gülümsemeyi severim

ruhumun halleri

şu an üzerimde üst kısmı siyah alt kısmı fuşya ,benim pembem, sırtı kalp şekilde kesilmiş dekolteli mini bir elbiseye eşlik eden pembe en topuklu ayakkabılarım ayağımda yatağımın üzerinde önümde laptopta oluşuyor bu  cümleler..İster carrie bradshaw sendromu de, istersen sıkıcı bir perşembe gecesi..




değişik bir hafta geçiyorum. Ramazan ayı geldi, şükür ve minnettarlığı göstermenin bence en zarif yolu..kendini kısıtlamak,adanmışlık için...çevremdeki nerdeyse herkesin "aa sen mi,oruç tutucan nasıl yani" demesine rağmen, ufak çaplı bir bayılma geçirene kadar 3 gün boyunca şükran ile bekledim iftar saatini.Ramazan hayatımda ciddi bir değişiklik yaptı aslında,ters ben olarak hiç bir yere yürümeyen kız,en lezettli pideyi almak uğruna işten çıkıp topuklu ayakkabılarının üzerinde yirmi dakika yürüdüm, her seferinde pastaneden anneme tatlı aldım,elimde torbalarla yürürken,kendimi ev kadını gibi hisedip kaçmak istedim.her akşam çorba içtim,annem ile dizi izledim,fox ta yayınlanan "dinle sevgilim"e göre ayarladım şekerleme saatlerimi..ben küçükken Ramazan ın başı,ortası ve sonunda tutardım orucu,nenem derdi ki sen üç günü tut,sonuna sıfırı Allah ekler..Umarım hala geçerlidir,çünkü iyi bir şey yapmaya çalışırken,bembeyaz bir surat ve sürekli olan başdönmesi ile huzursuzluk vermek çok uygun gelmedi,olayın akışına..Teşekkür edecek o kadar çok şeye sahibim ki..Öncellikle sabah olmayacak dediğim gecelerim bittiği için,tekrardan gözlerimin içinde gülücükler çıkarmaya başladığım için,unuttuğum beni hatırladığım için, süper güçlü bir annem olduğu için, evim ile işimin arası 3 dakika olduğu için, işyerinde mutlu olduğum için, güzel ayakkabılarım olduğu için.. ve başka bir sürü şey için ,aldığım nefes için, yürüyebildiğim yol için,görebildiğim çukurlar için,duyabildiğim güzel sözler için çok teşekkür ederim..



bu haftanın önemli olaylardan biri de, doktor denilince sekiz yaşındakilerden hiçbir farkım olmayan yirmi sekiz yaşındaki benim,ertelediğim ve sonucundan korktuğum için kaçtığım doktor randevusuna gitmemdi. o kadar korkuyordum ki,duyucaklarımdan,geçer dedim,aman dedim..ama bu arada anlatmaya devam ettim,herkese..istedim ki birisi ben gelirim seninle desin..ve dedi..hatta demekten fazlasını yaptı,benim için randevu aldı, beni işyerimden aldı,hastaneye geldi benimle, doktora şikayetlerimi anlattı,benden arabada öğrendiği soruların cevabı ile doktoru yanıtladı,kan alırken çantamı tuttu,bitmedi,ertesi gün tam saatinde geldi tekrar aldı beni,sonuçlar bir doktor ciddiyeti ile inceleyip, doktora google dan yaptığı tüm araştırmaların cevabını alacak kadar soru sordu...hayır çıkmıyoruz,düşünmüyoruz da çıkmayı..zaten erkek arkadaşlarımdan hiç bir zaman bu ilgiyi görmedim, şimdi uzun zamandır tanımadığım birisi geliyor ve benim sağlığım için endişeleniyor,kocaman bir adamın elinde süslü bir kadın çantası, kadın kılığında ruhu sekiz yaşında,  iğneden korkuyorum diyen bir ben..bu arada bu adam hastanenin valesine verdi arabayı,ben alışıktım halbuki arabayı güvenli yerlere park edip beş km yürümeye.. teşekkür ederim,biliyorum sen de kendini yararlı hisetmek için yaptın,bana bir iyilik yaptın..



bu aralar değişik bir ruh halindeyim,evet bu kırkbirinci postum ve hiç normal bir ruh halinde olduğumu söylemedim ama..yeni birşeylere başlamaktan korkuyorum.çok basit yeni şeylerden.yeni bir kitap okumak yerine,eskiden okuduğum kitapları tekrar okuyorum.aklımda projeler, tavanı alçak bir salonda duran  uçan balonlar gibi uzanabilceğim kadar yakında ama uzanmıyorum...

blogumu açarkende bunu yaşamıştım,en iyisini yapmalıyım demiştim,ya kimse okumazsa, ya kimse beğenmezse demiştim,şablonlar koymuştum.günlük olarak kullanmam,fotoğrafımı yayınlamam diye,faydalı olucam okuyanlara..yapmayacağım dediklerimin hepsini yaptım,şimdi düşünüyorum da iyi ki yapmışım..izleyici rekorlarım yok,hayranlarım yok ama blog dünyasında benim de bir yerim var.

belki de mutluluk küçük prensin gezegindeki tek güle duyduğu sevgiydi..

kitabın en güzel kısımlarından...

ben herkes mutlu olsun isterim..

öptüm,bye...