gülümsemeyi severim

noel babaya da hediye alınır mı?

2012 değerledirmesi, 2013 temennilerinden sonra sıra geldi en zevkli kısma... yeni yıl hediyeleri...

ben hediye konusunda kendi seçimlerime güveniyorum, insanları iyi gözlemlediğime inanıyorum, o kadar güveniyorum ki bu konuda kendime aldığım hediyelere değiştirme kartı koydurtmuyorum bile:) biliyorum beğenilmeyen her hediye her şekilde değiştirilebilir, olsun  ben bu konu iyi olduğuma inanmak istiyorum. bu sene 3 arkadaşıma, hediye danışmanlığı yaptım, sonuçları merakla bekliyorum. sürprizler oldu mu, istenilen tepki bulundu mu?





bu sene yılbaşı ağacımı süsleyemedim, zamanım yoktu değil, tekrar kutuya kaldırına kadar aylardan oluyor haziran, ertelendikçe erteleniyor diye. bir ağacımızın olmaması, hediyesiz geçireceğim anlamına tabiki gelmez. bu sene kişiye özel hediyeler almak istedim. gerçekten özel, kişinin en özel olduğu adıdır dedim. ve muhteşem bir kadınla , onun ismi 2013 e gümüş harflerle en yükseğe en tepeye yazılacak. Ne yapsak nasıl bir şey olsa derken, aklıma altın kızların (annem, ikiz teyzem, küçük teyzem) hobilerini düşünmeye başladık. Bizim evlerde alışverişte tek kural vardır, eğer bir kitapçıdaysan sınırsız alışveriş yapabilirsin, diğer yerler için gerçekten ihtiyacım var mı sorusuna dükkandan 10 adım çıkana kadar devam...





tek çocuk olmak, kendinin en yakın arkadaşı olmaktır. tek kişilik oyun olmadığı için, karşı taraf yerine de geçmek, kendine yenilmek ve yenmektir aslında. Seni her zaman bekleyen ise kitaplar, evden çıkmadan, yatağının içinden süper bir dünya sunar sana. işte bu niyetlerle özel bir hediye yaptık biz, hala ne alsam ki acaba dediğim birileri var diyorsanız bu süper kadını takip edin derim. pek yakında online alışveriş sitesiyle de bizlerle, şimdilik www.facebook.com/elif.d.barut ve www.instagram.com/nilisilver adreslerinden takip edebilirsiniz.
 
kitaplar başucumda olanlardan:
 
herşeyi sevmek için elif şafak aşk
kendini sevmek için robin sharma ermiş,sörfçü,patron
aşkı sevmek için cemal süreya onüç gün mektupları
 
fotoğraflar istediğim gibi olmadı, 2013 dileklerime bir de fotoğraf çekimi yapmayı seven , profesyonel makinası olan bir arkadaş ekliyorum.

ben herkes mutlu olsun isterim,

Öptüm,bye


bana gerek azim

yılın son günleri geldi işte, bugün 2012 yılının son çarşambası... küçükken çarşamba günleri hiç sevmezdim, eski evin temizlik günüydü, temzilikçi abla hep çok konulur ve odamı bana toplattırdı, birden geldi aklıma işte :) Geçiridğimiz yıldan öğrendiklerimi yazdığıma gör eşimdi sıra en eğlencelisinde dilemekte... Sınırsızca dilek hakkımız varken, kısıtlamayalım derim kendimizi, tabiiki sağlık, sıhhat, huzur, para, aşk olsun, eksik olmasın fazlası olsun azı olmasın. Ben daha ayrıntılı dilekleri yazıcam, unutmayım, ne olursa olsun hayallerimi kaybetmeyim, gerçek dünyanın yolunda kaybolursam hansel ile gretelin ormanda bıraktığı ekmek kırıntıları gibi hayallerim yolumu göstersin bana...



Sevgili 2013,

Bana sen de yardımcı ol, bu sefer bu listeyi bitirelim...

* öncellikle sağlıklı yaşam  için adım atmak, sağlıklı yemek seçmeyi öğrenmeye devam etmek , teorik olarak aldığım süper bilgileri (sanırım dünyanın en tatlı diyetisyenine danışıyorum, güleryüzle bana sebze yemeyi 30 yıl sonra sevdiren kadın Damla) pratiğe dönüştürmek . Mini noy Damla Hanım a ulaşmak için  dan randevu alabilir, eğer iyi bir öğrenci olursanız benden önce 36 beden bile olabilirsiniz :)

* para biriktirmek , en azından biriktirmeyi öğrenmek.kredi kartıyla olan ilişkime mesafe koymak, uzaktan sevmekle yetinmek.  

* geçen seneden bu seneye kalan hayalim. Amerika' yı görmek.para biriktirmek için koyduğum hedeflerden en büyüğü. eğer her ay bir kısım paar biriktirsem, amerika da yeni bir ben olabilir, yeni gardrobumla, şekerim bu nereden diyenlere,, aa tatlım amerika seyahatinde almıştım diyebilirim. evet en büyük hayalim bu cümlede seyahata çıkan tarafta olmak :) tarih bile belli, eğer hayat bize bir kör bir sapak sunmazsa, 4 Ekim- 19 Ekim tarihleri arasında Amerika'da olalım hayalleri kurduk, neden olmasın dedik,neden olmasın? 



* hafızamı güçlendirmek istiyorum, çünkü artık bu durum gerçketen komik ve biraz da üzücü bir hal aldı benim için. sürekli isimleri karıştıyorum, unutuyorum. 

* düzenli olmak istiyorum. hani şu neyin nerede olduğunu şıp diyip bulan kadınlardan. tüm akseaurlarım öyle bir düzende olsun ki hem gözümün önünde hem de derli toplu. var mıdır bir çaresi, bir yol bilen, bilipte söylemeyen, kıs kıs gülen?

* kütüphanem... benim sessiz ve değerli dostlarım. tüm kitaplarımın tozunu almak istiyorum, akşam eve gelince başucu kitaplarından birini seçip bir kaç sayfa okumak, hatta bir de müzik zevkim 30 undan sonra gelişirse, güzel bir de müzik eşlik etsin bana, bir de salata yaparım yanına, sallanan koltukta, mutfakta ayakta yerim.. asıl dileğim: bunları yapabileceğim kendime ait bir evim olması
anne evi kesinlikle bir saray, muhteşem her şey ama büyümek için kanat çırpmak için mutfakta tek başına kalmak, çamaşır makinasıyla dertleşmek gerekiyor sanırım.

* işimle ilgili en az 2 seminere katılmak istiyorum, seminerleri dinleyip, daha motive olup ben nasıl yapsam diye düşünmek düşünürken uyumak, yeni projelerle uyanmak istiyorum. işimle ilgili mini seminerler vermek istiyorum, kaide, kural değil, deneyim anlattığım, böyleyken böyl eoldu aman dikkat ortada kuyu var yandan geç demek istiyorum.

* hayatımda var olan herşey devam etsin istiyorum, hiç kimse gitmesin, hastalanmasın, hep kalsın , sonsuz olsun istiyorum.



bir de her zaman ki gibi ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm, bye

yollar ve yıllar üzerine ...

bir sene daha bitiyor işte, istesen de istemesen de. dur gitme desen de, kapı açık arkanı dön ve çık istenmiyorsun artık desende...

dönüp baktığımda 32dişçe nasıl bir yıldı diye... önemli ve özel bir yıldı benim için. madde madde yazalım, derli toplu olsun, biyagrofilik bir hayatım olursa eğer 2012 önemliydi benim için...




-uzun yıllardır  her şekilde bakımı yaptığım, dış müdahallerle uzattığım saçlarımı kestirdim, havam değişti, yenilendim.

-risk aldım iş değiştirdim. 1 senelik kazanılmış tatil hakkımı almadan, çılgın bir tempoyla yepyeni bir sektöre  girdim. Ev kurar gibi ofis kurmayı gördüm, metreyi kullanmayı ,ikea da mobilya seçmenin püf noktasını.

-inatçı olmayı, tutturuk olmayı. inandığın doğruyu gemileri yakmak pahasına söylemeyi ve ağlamayan çocuğa mama verilmeyeceğini öğrendim.

- bu sene yollarda geçti, güzel geçti. hiç görmediğim yerlere gittim. adana'dan çorum'a, antep'ten sakarya'ya. her haftasonu hostesler gibi mink bir bavul haızrladım, uçtum şehirden şehire.bir sürü insanla tanıştım, değişik tatlar denedim.



- 30 yaşın büyüsüydü bu sene. kendimle daha çok konuştum, nedeni, niçini, sorguladım, cevaplarımı bulmaya çalıştım.

-büyümenin etkisyle kendime iyi bakmanın önemi keşettim, dünya tatlısı bir diyetiysen edindim. büyük değişimler değil amaçladığımız, adım adım tercih ederek yemeyi öğrenmek, çılgınca kilo verip bir anda almak değil, yaşam tarzı haline getirmek dengeli beslenmeyi, öğreniyorum 1 içli köftenin 4 ekmek ettiğini yerken düşünmeyi... 

-bu sene çok mutlu oldum, genel olarak bakıldığında kuş bakışı, yazının girişi, gelişmesi, sonucu hep olumlu, satır aralarıında  biraz gözyaşı gizli olsada, ağılrık mutluluktan yana...


teşekkür ederim 2012 getirdiklerin, öğrettiklerin için. ben seni sevdim, umarım sen de benden mutlu kalmışsındır.


ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm, bye...

30 um günleri, sağlıklı yaşam hareketi

10.10 geçti işte... Bir sonraki doğum günüme 300 günden fazla varken :) anı tadını  çıkarıyorum...

Nasıl mı geçti ben doğdum günü? İki gün öncesinden kız arkadaşlarla süper bir akşamla başlayan, iki gün sonrasına kadar toplantılarda pasta kesimiyle devam eden süper kutlamalar zinciri...  Hayal et ki gerçek olsun derler, ben hep  doğumgünümde izinli olacağım bir iş hayal etmiştim, sen doğdun bugün çalışma, izin benden sana diyebilen bir patron... midye nin süper planlama güçleriyle, gerçekleşen bir izin günü... ailenin kadınlarıyla estetik ve botoks üzerine bilgilendirici konuşmalı bir yemek... sonra sınırsız alışveriş zamanı , doğum günü kıyafetleri, ayakkabıları, tokaları, küpeleriyle dolu... doğumgünüdaşa sürpriz yapmaya giderken sürprize yakalanmak ve süper bir masada 4 kişi olmak. akşam sürprizimsi bir parti ve bir sürü hediye, bir sürü çılgın fotoğraf, ve doğumgünüm bitti diye üzülen bir 32 diş...



çok güzel bir gün geçirdim ki... Facebook'ta 350 kişi duvara yazmış, yetmemiş 110 özel mesaj ve sayamadığım twitter ve whatssap mesajı, cevap veremedim hepsine, teşekkür edemedim ben doğdum diye bu kadar sevindiniz diye, genel bir mesaj attım, kırılanlar olmuş en azından dönseydin diye... haklısınız, doğumgünü çocuğu şımarıklığı der afedersiniz umarım :)

peki nasıl geçiyor 30'lu yaşlar... bu günlerde minik bir sakar cüce benimle beraber geziyor her yerde, bir hafta önce kafamda seramik şekerlik kırıldı, en üst raftaki vazoya ulaşmaya çalışırken ofiste, çok korktum, kafam şişti, yere oturudm ağladım, çocuk gibi iç geçire geçire.. sonra pamaklarım sıkıştı nedensiz yere dolabın çekmecesine en acıtan yerine.. ilginç geldi bana, hepsinin bir anda üst üste gelmesi, şimdilik böyle ufak şeylerle geçsin gitsin diyorum, bir daha da gelmesin diyorum...

30 yaş, tatlı 2 leri n gittiği, yeni bir dönemin açıldığı günler... Sanırım en güzel hediye sağlıklı bir ruh ve onu örten sağlıklı bir beden... işte bunun için ben de daha önce ki yazılarımda minik bir giriş yaptığım, süper hediyeyi kabul ettim. veee sağlıklı yaşam kısmına bir adım attım...

1 yer düşünün, mor rengin hakim olduğu,  her odada başka bir yere seyahat imkanı sağlayan tavanlarda özel kaplamaların olduğu bir merkez. bir diyetisyen, dört  güzellik uzmanı ve süper tatlı bir patroniçenin olduğu... merak edenler için genel bir bakış www.facebook.com/FitFuture

detaylı incelemeler, olay yeri değerlendirmeler pek yakında bu sayfada :)

bayram için beslenme kontrollorümden , diyetisyenimden , bir özlü sözle  bitiriyorum yazımı..
"biz düşünebiliyoruz ancak çikolata düşünemiyor :)"



süper mutlu bir bayram olsun, sevdikleriniz yanında olsun...

ben herkes mutlu olsun isterim...

öptüm,bye 


30 a 1 kala, heyecan dorukta , korku kapıda...

Ben tek çocuğum, annemle babam ayrıldı benim 25 yıl sonra, olgunluk zamanında yolun yarısını geçmişken...
 
benim için hep doğumgünleri çok özel oldu, ben doğdum diye, insanlar sevinsin istedim, beni de çok sevsin istedim. her sene bir heyecan sarar beni bu sene ne olacak, nasıl geçecek diye...
 
ve bu sefer sihirli 3 ler kapıda, biraz daha heycanlı, biraz da korkuyorum. kendimce kararlar almaya çalışıyorum.. sağlıklı yaşamak gibi, seçim yapmak gibi, önüne konulanı kabul etmek yerine , tercih belirtmek, renk vermek gibi, eskisi gibi kitap okumaya zaman bulmak ama bunu yaparken sosyal hayattan geri kalmamak istiyorum, biraz daha az uyku çözer sanki bu sorunu. işimide çok iyi olmak istiyorum, sunumlar  yapmak, dolu konuşmalara imza atmak, hayallerimi gerçekleştirmek istiyorum en çok..
 
 
 
düşününce bakınca geride kalan yıllara 1,8 imdeki hayallerde çok uzakta olsamda, tatlı başarılar var avucumda... hadi otuzikidiş  kişisel tarihinde hızlı bir tur atalım...
 
hatırladığım en güzel doğumgünlerinden bir tanesi babamın bana ne istersin diye sorduğumdan uçan balon cevabıma karşılık baloncunun hepsini alıp eve gelmeseydi, geç gelmişti, benim uyumam lazımdı ama doğumgünü şımarıklığıyla beklemiştim, annem gelmez  belki demişti ama gelmişti babam hemde bir sürü balonla, avucunu açınca balonlar tavanı kaplamıştı, o kadar güzeldi ki o manzara, salonda uyumuştum o gece, balonlar tepemde...
 
 
 
 
üniversiteden birincilikle mezun olduğum gün, ailemin tüm kadınları yanımdaydı.. annem,teyzem, yengem, halam,babaannem... sahneden onlara göstermişim plaketimi, hayatımda sahip olduğum ilk plaketti...
 
ilk maaşımla ayakkabı almıştım kendime, ilk kredi kartımla, 9 taksitle önü siyah rugan topuğu bayrak kırmızısı çok yüksek topuklu bir ayakkabı...
 
ilk işim, sayesinde iş amaçlı yurtdışına çıktığım, tek başıma gittiğim ilk yurt dışı seyahatlarim...
 
hobilerinin peşini bırakmazsan gelir getirici bir hal almaya başlar derler ya, oldu öyle bir şey benim hayatımda... benim de hobim alışveriş yapmak, yeni butikler keşfetmekti, keşfedildim:) hayır manken olmadım, moda editörü oldum 4 yıl boyunca ulusal bir derginin ankara sayfalarının...
 
televizyona canlı yayına katıldım hem de iki kez, benim için çok özeldi, bir günlüğüne pop star oldum, tebrikler, iltifatlar, poh pohlanmalar, çok tatlıydı bir günlük şöhret...
 
elimden geldiğince iyi bir insan olmaya çalıştım, hatalar yaptım, dersler aldım, unuttum, tekrar sınıfta kaldım ama devam ettim hep, pes demedim, durmadım...
 
otuz sonrası içinse hayallerim
 
kendi evim olsun, annemle babam misafir olsun bana, gerçek özgürlüktür kim olduğunu bulmana yardımcı olan, belki de çok evcimen birisi var içimde, kim bilir dememek ve tanışmak istiyorum, kendimce uydurduğum isimlerden yemeklerin olsun istiyorum, bilmedğim dillerden isimler takayım onlara, kendi tariflerim olsun...
 
kitap çıkarmak çok istiyorum, pembe kapaklı, pozitif enerji taşan, gülümseme garanti kahkaha onaylı hayat  hakkına hayaller olsun içinde istiyorum...
 
 
 
arabamla ve tarfikle barışmayı çok istiyorum, yersiz korkularımı ve kendime koyduğum engelleri yenmek istiyorum, yolların pembe kraliçesi olmak istiyorum, yani aslında şöför nebahat olmak istemiyorum, hadi bugün benim arabamla gezelim diyebilicek cesaretim geri gelsin istiyorum...
 
işimde çok iyi olmak istiyorum, iş yerimde kahkahalar çınlasın, duvarlarda başarılarımız asılı olsun.. bir bilene sormak lazım desinler gelsinler sorsunlar, sence ne yapmak gerek desinler, fikir alsınlar mutlu olsunlar...
 
hayatımda sahip olduğum hiç bir şeyi yitirmek istemiyorum, benimle olan her şey ve herkes sonsuza kadar benimle kalsın istiyorum, hep sürprizler yapalım, hep kutlamalar olsun hayatımzda, zor zamanlarda var biliyorum, dayanacak gücü kendimde görüyorum, o yüzden yazmaya gerek duymuyorum... hayat güzel gelsin :)

ben herkesin mutlu olsun isterim...

özellikle 10.10 doğumlular biraz daha çok mutlu olsun :)

öptüm,bye...

30 a 10 kala...

bugün ekim ayının ilk günü... yılın en sevdiğim ayının... ekin ayı benim kişisel tarihimin için yılbaşıdır, doğum günü ayım... her yıl 10 ekim de bir yıl daha başlar...
 
bu sene daha da farklı... tatlı 2 lere veda,olgun 3 lere merhaba! 10 gün sonra 30 yaşıma giriyorum ve kendimi hiç hazır hisetmiyorum, çok korkuyorum. 30 yaşıma bastığım günün ertesi sabahında yüzümde kırışıklar olmasından, saçlarımının bir anda beyazlamasından, yaptığım hataların artık çocuk değilsin ki cümlesiyle karşı karşıya kalmaktan, 30 yaşına gelmiş bir yumurta kıramıyor denmesinden...
 
 
 
 
 
ben hala karşıdan karşıya tek başıma geçerken korkuyorum, şimdi 30 çok büyük geliyor...
 
18 yaşımda ki hayallerimden uzaktayım, geride değilim hayatta ama uzaktayım işte, el sallıyorum o hayallere, yeni hayaller kuruyorum, piramitler gibi muhteşem matematik hesaplarıyla...
 
ve çok korkuyorum hala gece yarısı beni uyandıran kabuslardan....

karmam karıstı..

bugünler biraz zor geçiyor günler. planlarımın hepsi domino taşı gibi arka arkaya yıkılıyor bana yeni planlar kurmak kalıyor.. bazı köprüler çok zayıflıyor, güçlendirmek için çok çaba gerekiyor...
az daha mı iyidir? sadece 100 parça özel eşya ile de hayat yaşanabilir mi? mutluluğun formülü daha az eşya mıdır? daha az bağlılık mıdır? sanki masallarda ki gibi bir kötü cadı var başımın  üstünde çirkin kahkahasıyla dolaşıyor ve serpiyor tozları daha mutsuz ol diye...

kendi kendime geçecek diyorum, inanmaya çalışıyorum.. twitter da okudum, güçlü insan mutlu insandır diye hiç katılmadım, çünkü o zaman en mutlu benim olmam lazım... ama değilim...

biliyorum geçer hepsi, ben yine olurum 32 diş... çabuk geçse, bir kahkaha gelse, bir destek belirse, hiç olmazsa sadece bir saat çok mutlu geçse...




bayram geliyor.. eskiden çok eskiden, daha henüz herkes beraberken... büyük masalar kurulurdu, pastaneden lüks çikolatalar alınırdı, sonunda kavga da olsa güzeldi sanki o günler... ev gezmeleri,aileler filan filan işte...

bazen büyümek çok sıkıcı ve gerçek... biraz süre sonra hayatında mini mini 2 ler bitiyor ve yaramaz 3 ler başlıyor... Çocukken kurduğum hayallerin çok uzağındayım ama sahip olduklarımla mutluyum...
dün bir kadın dergisinde 30 yaşınıza girmeden yapılacak 30 şey adlı bilimsel makaleyi :) okudum. Aldım elime kalemi başladım yaptıklarımı aramaya...

maddelerden biri artık çocuk olmadığınızı kabul edin diyordu: bunu bahane etmenin yersiz olduğunu unutmayın ve sorumluluk almayı öğrenin... bu maddeyi hiç sevmedim, hala oyuncakçılarla ayakkabıcılar eşit gözümde... evet ben topuklu ayakkabılarıyla oyuncakçıya giren hayır yeğenim için değil kendime alıyorum diyen kızım...



gerçekten sizi tatmin eden bir kariyer ve ilişki artık kariyerinizde de ilişkinizde de yere sağlam basmanın ve mutluluğu yakalamanın zamanı geldi yazıyor 14. madde de... ara sıra çok mutluyum ve düzenli olarak seviyorum... bu aralar mutsuz günlerdeyim, bir an önce geçsin, uçsun istiyorum bu anlar....

yaşlandığınızda arkadaşlarınıza ve torunlarınıza anlatacağınız bir kaç çılgın an... sanırım bunlar var.. televizyona çıkmam en heyecanlı anılarımda hala bir numara

30 a sadece bir kaç ay kala, bir hediye geldi bana.. sana seni armağan ediyorum dedi... kendine, ruhuna ve vücuduna bütüne iyi bakmalısın dedi.. detaylar pek yakında bu blogta :)




ben herkes mutlu olsun isterim, bu aralar özellikle de kendim için istiyorum, bir kahkaha bulutu bile yeter dağıtmaya hüznü...

öptüm,bye...

büyülü ve büyüleyici kutu...

aslında hikaye oldukça sıradan bir günde başlamıştı.. taa ki o sürpriz dolu mesaj gelene kadar standart saatleriyle devam ediyordu. yazılması gereken rapor hadi başla , bitir diye bakıyor ve hava giderek sıcaklaşıyordu.. sonra aniden 32 diş hanım sizi bugün konuk olarak almak isterim yazısı belirdi ekranda.. birden, beklenemdedik şekilde, sanki şaka gibi.. birisi çıkıp kandırdımmm seni dermiş gibi.. nasıl olur, ben mi , neden, canlı yayın kelimleri geçit yapıyordu zihmimde.. taaki çıkacağım kanalaın mezun olduğum üniversitemin kanalı olduğunu öğrenene kadar.. taaki telefonda ki güven verici ses, siz bana bırakın her şey çok güzel olacak diyene kadar...  evet olur gelirim dedim. ve ondan sihir başladı.





salı günü Kanal B'de sevgili Altan Alkan'ın sunduğu "Günce" programının blogger, sosyal medya uzmanı konuğu oldum... Herşey o kadar progesyonel ve büyüleyiciydi ki.. Evden özel bir arabayla alındım, süper tatlı iki kişi eşlik etti, heyecanlı telefon konuşmalarıma, ben ne yapıyorum, yapabilir miyim korkuma.. Kanala geldikten sonra, program ekinden çok tatlı genç bir stajyer karşıladı beni kapıda... Önce sizi makyaja alalım dedi, ve işte o an gerçekten popstar gibi hisettim kendimi.. Topuklu ayakkabılarımla kanalın koridorlarında tık tık.. Makyaj odasında ise muheşem bir tesedaüfle en sevdiğim üniversite öğretmenimle  (hoca kelimesini sevemedim)  karşılaştım... İçimde ki ses bu iyi bir işaret dedi, güümsemeye devam..5 dakikada mucizeler yaratan bir makyajdan sonra, iki saç spreyi etkisi ile kameralara hazırdım..



Altan Bey ile kanalın cafesine gittik ve sanki dışarıda bir cafede buluşmuş, yıllardır tanır gibi birbirmizi anlattık hikayemizi.. hadi yayına geçiyoruz dediği zaman, son defa koşarak kaçmayı düşündüm, ya yapamazsan, ya komik olursan egosu devre de dalga geçmeye başladı benimle... O an izin istedim ve lavaboya gittim, 32 diş sen bunu yaparsın dedim, bir de kocaman gülümsedim kendime aynada...

gerçek bir stüdyoda tam 35 dakika konuştum.. Blog nedir, neden yazılr, nasıl yapılır? Sosyal medyanın yeri nedir, markalar nasıl konumlanır? Ara sıra dönüp kameraya baktım, bol bol sırıttım. Program bitimindeyse telefonlar susmadı. Sanki klibi Kral Tv de ilk kez yayınlanan popçu gibiydim. Tebrikler, kutlamalar, çığlıklar eşliğinde tüm gün 32 diş gezdim...



vee benim için en değerlisi, ailemden duyduğum güzel sözler oldu.. dayım, halam, babaannem, babam,annem.. bir de ilkokulda ki müzik öğretmenin facebooktan mesaj atmş, sen de zaten star ışığı vardı ama müzik kulağın yoktu yazmış, güzel kızım yolun açık olsun demiş, merak ettim ben de bakıcam bu bloglara yazmış.. bir de "Günce" programının sunucusu sevgili Altan Bey'de yayından sonra tekrardan aktif hale getirmeye karar verdi bloğunu... Kelimlerin akıcılığından büyülüneceksiniz... Şiddetle değil ısrarla öneriyorum... Altan Alkan'ın bloğunu okumak için




tüm arkadaşlarım izlemiş, en sevdiğim ekranda beni görünce duyarım diye ismimi söylemiş, cevap vermemi beklemiş, tam o sırada bakmışım kameraya sırıtmışım ben gibi 32 diş.. Programdan çıktığımda herkes ekran görüntülerini paylaşmışta mailda, facebookta, twitterda... Ve en çok sorulan sorunun cevabı canlı yayında giydiğim elbise benim vazgeçilmez markam İpekyol, elbiseden daha çok dikkat çeken takılarım ise bir sonraki postta en ince ayrıntılarıyla... bir ipucu... bir kadın var, yaptığı her takının içine kahkasını, hayallerini saklıyor...

Ben herkes mutlu olsun isterim,

Öptüm,bye...

gece yarsı alısverisi, sev ve gülümse....

şehrimizi kasıp kavuran, taş üstünde taş bırakmayan :) benim ve sevgili şirketimin de tam ortasında bulunduğu Ankara Shopping Fest' in bence en güzel etkiliğiydi gece yarısı alışveriş çılgınlığı...

butik önce kendinizi sonra sevdiklerinizi güldürün mottosuyla yola çıkan Love and Smile Boutique... İki ortak.. Aynı ilkokuldan mezun, yıllar sonra tekrardan karşılaşan, güçlerini birleştiren iki süper tarz kadın.




Alışveriş festivali kapsamında butiklerinde bir parti düzenlediler. Alışverişin zamanı yoktur dediler, gece 12 ye kadar, yeni insanlar, mükemmel ikramlar elbiseler, takılar, çantalar ve alışveirş.. İlk olarak butikten renkli detaylar ...



Detaylar her yerde... Keşfederken gülümseniz eşlik ediyor nereye bakacağınızı şaşırıyorsunuz..


Butikte tüm kıyafetler İngiltre'den geliyor. En son trendlerin yanı sıra , vintage elbiseleri bulabilirsiniz. Gerçek vintageler, bol vatkalı, pullu payetlli, dantelli.. Ve tasarımcıların özel kolleksiyonları... Retro kolyeler, bir beni taksan yeter aksesuarlar....

Benim seçimim vintage elbise...




Geceyarısı alışverişini kaçırdım diye üzülme, butiğin yaz bahçesi süper... Ve şimdi butikte indirim zamanı... :)

Love And Smile Boutique

Adres: Nenehatun Caddesi 72/2 GOP Ankara

Otuzikidiş yol tarifi: Filistin Caddesi House Cafe den çıkınca hemen otoparkçılarının oradan aşağıya doğru kıvrılıyoruz, 3. bina bahçe katı...


Ben herkes mutlu olsun isterim...

Öptüm,bye..
 

İnovasyon zamanı

Hayatınızda var olan insanların haytında var olan insanlar sizin hayatınzda ne kadar var olabilir?

Ben dün çok özel bir kadınla tanıştım, aslında tanışıyorduk, birbirimizi biliyorduk. Hiç beraber oturmasakta değerlerini, güzel anılarını, takılarını biliyordum. Yetiştirdiği iki çoçuğun birinden takipteydim hayatlarını... Bir sürü güzel kelimeler dizesi geçerken içimden tutuyorum kendimi bu mutluluk bozulmasın diye, siz de vurun bir yerelere, şeytanın kulağına kurşun üç tık tık tık..

Dün bu özel kadın beni kendisine hayran bırakan bir rica bulundu. Tam olarak onun ağzından anlatırsam " Ben bir babaanneyim, 2 torunum var, çalışmak benim yaşam stilim ve şimdi daha fazlasını yapmak istiyorum, yazmak, paylaşmak istiyorum, hadi bana da açalım şu sayfalardan" dedi..  Bu teklif beni o kadar şaşırttı ve mutlu etti ki, işte bu dedim... Babaanne sıfatına  bakmayın, nufüs cüzdanında yazan tarih daha eski olsa da, görünüş ve enerji en fazla 41 yaşında...

Başladım anlatmaya, kendi hikayemi, neler olduğunu, neden yazdığımı, nasıl yazdığımı. En son beni uğurladıktan sonra  böyle yazsam olur mu diye soruyordu camdan.

Ben bu bloğu takip edin derim, kulağınızda Barış Manço'nun "Süper Babaanne" şarkısı ile...


Hepimize yetecek kadar mutluluk var, ben herkes mutlu olsun isterim.

Öptüm,bye...

Güller ve Biberler Şimdi...

İşin içinde oldukça uzaklaşıyor mu insan kendinden gibi bir cümlenin alt metini sadece yoruluyorum ve otuzikidişi yalnız bırakıyorum,suçluyum,biliyorum..

Ben işimi değiştirmeye karar verdiğim zamanlarda, yeni bir iş hayatı yazısı değil, sakin oluyoruzJ , belki gezegenlerin konumundan belki de yaş sınırının kritik kararlar alma kararlığından, belki sadece algıda seçicilikten, bir anda çevremi çılgın kızların süper fikirleri sarmaya başladı. Önce iki tatlı ortağın hikayesi..


Yeni işe alışma ve dalma sürecindeyken, bir pazartesi günü şans eseri evdeyken telefonumun çaldı aniden. Bizim kızlardan biri, nasıl heyecanlı… Otuzikidiş bir konu senden fikir almalıyız, ne zaman müsaitsin, ne yapalım? Konu ne , meraklıyım ben , öğrenmeliyim her şeyi.. Yok...Benim merakım pes etti onun inadı karşısında… Buluştuğumuz güne kadar ne senaryolar yazdım, inandım, oynadım…


Buluştuk ve ilk sorum “bugün ne giysem”e katılıyorsunuz ve benden bunun için yardım istiyorsunuz oldu… Ki böyle bir hikâye başıma gelmişti J Meğerse benim hayal gücümünün de ötesindeymiş proje…

Projenin kahramanları ile aynı yaştayız, hepimiz 25 üstüyüz.. Masada bir aşk konusu dönüyor, dolaşıyor. Kızlardan teki evli, teki bekar, ben aşığım zaten… Meğerse bu aşk, her kadın geçerli olan tek aşkmış, uğruna iş bıraktıran, uğruna çalıştırtan.. Ayakkabı aşkı... Kızların işi var, ikisi de iyi kariyerli, ama kurumsal hayat kölesi, hayallerine el sallamak yerine tekne ile açılmayı tercih edenlerden.. İşler askıya alınıyor ve yepyeni bir marka doğuyor soyadlarından, her şey zıttına muhtaçtır sözünü doğrular gibi, uyumsuzluğun uyumunu yakalamış GÜL ve BİBER…


Bir ayakkabıdüşünün, tam ayağınızın numarası, kalıbı rahat, deri tam kalite, renkli rengarenk ve dünyanın en sade ayakkabısı.. Ruh haline göre seninle değişiyor. Tak, çıkar aksesuarlar ile bir anda ofis ayakkabısından, parti ayakkabısına dönüyor… Bir ayakkabı aksesuarlar ile onlarca ayakkabı oluyor… Şıklığı yakalamak bu kadar basit olmamıştı, Gül ve Biber yeni tutkunlar ile tanışmak için sabırsızlanıyor… Tanışmak içinde evinde minik ve eğlenceli,alışveriş dolu bir parti veriyor… Partiye gelmek için ayakkabı aşığı olman yeterli, önsezileri kuvvetli kızların… Yine de ben işimi garantiye alayım dersen, bu postun altına yorum bırak benim davetlim ol derim...

Ben herkes mutlu olsun isterim ve özellikle bu aralar ben herkes dinlensin isterim…



Öptüm, bye

saf mutluluk

bilmem sen hiç böyle oldun mu? elindeki ile çok mutlu oldun mu? kusursuz olmasını beklemeden, olduğu gibi, geldiği gibi sevdin mi hayatı?

işimi değiştirdim, mutlu ve umutluyum... güzel projelere imza atmak için koşuyoruz hep beraber el ele.. gelecek güzel gelecek diyoruz, hep gülümsüyoruz, her gün büyüyoruz, en olmadık anda bir kahkaha geliyor, giriyor aramıza,teletubbies gibi selamlıyoruz hayatı..




bir evin sorumluluğunu almak.. kısacık bekar hayatımda ,annem tatil sezonunu erken açmışken, 5 gündür evde tek başınayken.. ne kadar çok yapılması gereken iş varmış.. okunan gazeteler kendileri usulca kapıyı açıp terketmiyormuş evi ve çöp her gün atılması gereken bir şeymiş hayatta.. kirliler kendi başlarına bulamıyormuş banyoyu, bulaşık deterjanı ile çamaşır deterjanı farklıymış...

bir de, hasta olunca elini tutan birisi gerekmiş hayatta.. kapının önüne hastane getireyim diyen, portakalları  alıp getiren..

sahip olduğum herşey için, teşekkür ederim..

ben herkes mutlu olsun isterim;

öptüm bye...

not: ankara'da çok güzel şeyler oluyor.. bir sonra ki yazıda takı partisi, ünlüler, hayalleri peşinde koşan genç kadınlar olacak...




elveda,merhaba....

bir ay olmuş, inanamadım tarihi görünce.. halbuki ne kadar çok yazılıcak şey var kafamda..

istifa sürecim biraz sıkıntılı geçti, severek ayrılmak çok kolay olmadı, sanki onlar gideceğime hiç inanmamışlardı. evin şımarık kızı oyun oynuyor sanıdılar otuzikidiş yine maceralarda dediler içlerinden sessizce,beklediler ne zaman biter bu oyun diye belki de, istifa mektubu diye bir şey var, vazgeçiyorum yazıyorsun, kimse suçlu değil, ne geleceğe giden ne geride kalan diyorsun,  alacağım yoktur, vefa dışında yazıyorsun...ilişkiler gibi.. büyüyerek, kendini tanıyarak çıkıyorsun kapıdan dışarıya..



çok şey öğrendim eski güzelişyerim.. behzat ç ekibi gibi  3 çılgın adamla tam 16 ayımı  yaşadım. erkek dünyasına sert ve direk bir iniş ile daldım, acayip hikayeler dinledim, süper dersler çıkardım.. uzun yollara gittik beraber, güzel yerleri gördük beraber..

oda arkadaşım seda sayanım. bana  benim dünyam dışındaki dünyayı gösterdiğin için, o dünyada bana rehberlik ettiğin için ve doğacak çocuğuna benim ismimi vereceğin için :), biliyorum bunu yapıcaksın..iyi ki tanımışım ben seni. oda arkadaşlığı evli olmak gibi sanki, sekiz saat tam mesai,hapşurması,ıksırması,tıksırması,şarkı söylemsi,kağıt yırtması,sabah yumurtası...çok seviyorum seni. umarım yeni oda arkadaşın iyi biri olur ama yine de hep beni çok özlersin.

karşı komşum kıvırcık the ez.. tam işin ortasında gelip komşunun oğlunun sünnetçisini anlatmanı, tüm kültür sanat haberlerini online yayınlamanı, 1 bira ile süren uzun süreli flörtünü, içinde ki öğrenciyi çok özleyebilirim gibi sanki,belki de kimbilir...

işyerimin en karizmatik insanı,türkülerişen... bu  karizma bir sende var.. beklemeyi öğrettin bana ve bol şekerli soğuk türk kahvesi lezzet ile içmeyi, al yanaklım hep mutlu olsun, nehirlerden mutluluk aksın...

bir kadın ve bir erkek ortak olmalı bence, doğanın dengesi bozulmasın diye..erkek heyecanlı iken kadın sakinliğini korumalı,kadın stresliyken erkek halederiz demeli...

çalıştığım ilk özel işyeri, teşekkürler öğrendiklerim için..

başladığı gibi bitsin diye işyerinde bir ilk, gidene veda partisi... hiç vazgeçnmediğiniz çilekli milföylü pasta ve  güzel çiçek için..

kurumlar kalır, kişiler değişir, kim gelirse bir değer katsın, kim giderse güzel hatıralar kalsın, yolum açık olsun ve artık yeni şeyler söyleme zamanı geldi bana..



ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm bye..

değişim mi, gelişim mi , yoksa sadece bahar mı?

aslında herşey hayal etmemle başladı. belki de doğruydu babamın dediği, herkes bir armağan ile doğar, senin ki hayal gücün demişti. bana düşündüklerim hep herkesin aklına gelebilecek  sıradan şeyler gibi gelir, ama  yine de söylediğim zaman duyduğum şaşkınlık  nidaları sevindirir beni..

telefonum hep çalar benim, kız arkadaşına hediye almak için yardım isteyenlerden, romantik evlililk teklifi yapmam lazımcılara, cenazeye giderken ne giyilirden, hangi durumda hangi çiçek gönderilirciler.. hep ararlar, o anda kimseye söylemediğim hatta hiç düşünmediğim bir fikir gelir konar kulağıma, nefes nefese tanıtır kendini.. bu bazen çiçek yerine kendisini afetmesi için kız arkadaşına mini ayıcıklardan oluşan bir buket olur, bazen bir doğumgünü organziasyonun süpriz pastası..

ben hayattan beklentileri olan bir insanım. aman beklentin olmasın, hayal kırıklığın büyük diyenlere inat beklentilerim, umutlarım, hayallerim cebimde yeni bir viraj alıyorum iş hayatımda.




seyahat organizasyonlarını, telaffuzu zor medikal terimleri,  evimin arka binasında olan işyerimi, her sabah bana podyumda yürür gibi hisettiren üç dakikalık kaldırımı, iş yerimin bahçesinde beni her gün karşılayan kırmızı salıncağı, çok sevdiğim ve hepsinden ayrı ayrı ve ekip olarak çok şey öğrendiğim canım ofis arkadaşlarımı,bırakıp gidiyorum ben.. onlar da destekliyor beni, biraz gözler doluyor, fonda hep bir şebmen ferah "hoşçakal" çalıyor ama şarkıda ki gibi "ben bir kısrak gibi ,gelmişim dünyaya, şahlanıp koşmak içimde var..." resmi olarak ayrılmama biraz daha var, işyerim ile ilgili öğrendiklerim postu sonraki günlerde yayınlanmak üzere yazılamaya başladı bile...

hayallerimin peşimden koşuyorum, açıkçası ben keşfedildim transfer oluyorum. sende yetenek var gel işleyelim dediler. içimde okula yeniden başlar gibi bir heyecan ile, araştırmaya, öğrenmeye,düşünmeye gidiyorum. yeni patronlarımın dediği gibi tek sınırın hayal gücü olduğu yere gidiyorum, otuzikidiş hariklar dünyasına, tavşanın peşine..




bir ankara bloğu tanımı birazcık ihmal etmeninin verdiği suçluluk ile ankara'da neler neler oluyor,nasıl güzel şeyler oluyor  dedirten bir etkinilik ile karşınızdayım..

farklı bir cuma gecesi olacak.. gelecek ile ilgili kararların alındğı, güleryüzlü insanların ışık olduğu, deneyimlerin aktarıldığı,projelerin kapıyı çaldığı. İstanbul etkiniliklerini beğenerek, hadi Ankara'ya gelsin diyerek izledğim "Fütüristler Derneği Ankara Şubesi" açıldı. "Ankara Shuffle" var bu cuma günü, geleceği planlamanın elimizde olduğunu göstermek için, olursa kısmet olmazsa kader demeyeceğimiz gelecek için, yaşanmış örnekler ile geliyorlar, yol gösteriyorlar.

ayrıntılı bilgiler için tarih program detay

peki nedir bu "fütürizm" derseniz? yeni bir pazarlama ağı  mu, saadet zincirmi diye sorarsınız, profesyonel mini bilgi;

"İş ve yaşam için olumlu gelecek tasarımına fütürizm ve bu tür bakış açısını benimseyenlere fütürist deniyor. (Future: İngilizce'de 'gelecek') Olumsuzluğa zaten herkes bakıyor. Biz fütürizmi olumlu gelecek tasarımı olarak kabul edip hayata bu şekilde bakıyoruz ve bunun da çoğalmasını istiyoruz. Gelecek algısı şu anda olumsuz. İnsanlarda büyük bir kaygı ve negatif hissiyat var. Oysa bu gelecek algısı değişebilir. şimdiye kadar, geleceği erken okuyan, geleceği tahmin edip, buna göre pozisyon alanlar mutlu, başarılı olur, deniyordu. Bu tarifte biz geleceğin karşısında edilgen bir konumdaymışız gibi bir algı vardı; oysa fütüristler geleceğe katlanmak zorunda olmadıklarını, geleceği tasarlayabileceklerini söylüyorlar. Eskiden bilgiye sahip olan, güce ve başarıya da sahip oluyordu, bugün bilgi herkes için çok kolay ulaşılabilir durumda. şimdi sibernasyon (Üretimde karar veren bilgisayarlı sistemlerin kullanılması) çağına girdik diyoruz ve burada yeni yaklaşımlar, yeni platformlar gerekiyor. O da uzgörüyle geleceği tasarlamaktır. Yani bilgiyi, insanlık için, evren için en iyi nasıl kullanabiliriz kısmına geçtik. En çoktan en iyiye, diye bir insanlık mottosu var artık. Çok para kazanmayı, çok yemeyi, çok giyinmeyi çözdük, bunları yapabilir hale geldik, ama mutlu değiliz; herkes bunalımda. Herkes bir arayış içinde ve bunun bizi iyi bir yere götürmeyeceğini görüyoruz. Hepimiz için en iyiyi keşfetme, yani çokluktan en iyiye geçme, bilgiyi nasıl kullanacağımızı bulma dönemindeyiz. Fütürizm bu dönemin en faydalı bakış açılarından biri olarak kendini ifade etmeye başladı."
İlginizi çektiyse, bu paneli kaçırmak istemezseniz, hep beraber gidelim bizde tanışalım derseniz, bana haber verin , hep beraber gidelim ya da gelin orada tanışalım, Ankara' nın ilgisini gösterelim..

Ben herkes mutlu olsun isterim;

Öptüm,bye...

 


mış gibi yap , belki olur gerçekten..

küçükken okunan ilk kitap özeldir.. özellikle benim gibi tek çocuksan, kitapların en iyi arkadaş olduğunu bilirsin, hiç gitmediğini seni hep bıraktığın yerde beklediğini..

çocuk kitaplarını okumayı hala severim, tekrar popüler olmasından çok öncedir küçük prensin başucum kitaplığında yerini alması..

dün işyerimde çalışırken,aslında pek eğlenceli olmayan, yapılması gereken zorunluluklardan birisini yerine getirirken, neşem yerinde ,gülümseyerek yapmaya başladım, keyiflice..önce bir iş arkadaşım geldi sen ne yapıyorsun diye, sonra teklif etmeden yardım etmeye başladı. o gitti, başka biri geldi," tek başına olmaz bu iş ,ben de yapıvereyim" dedi..




aklıma geldi tom sawyer'ın maceraları kitabı.. hani tom yaramazlık yapmıştı ve ailesi ona en yakın arkadaşı huckleberry finn ile balığa gitmesine izin vermek yerine, çiti boyama cezası vermişti. tom ise bu cezayı farklı yollardan arkadaşları ile paylaşmış, hatta onlara yaptırmıştı. peki, neydi ikna yolu? sadece aldığı cezayı eğlenceli bir iş gibi göstermek, başkalarının istemesini sağlamak.. evren ve enerji konularının önemli alt başlıklarından olan -mış gibi yapmak..

ne yaparsak yapalım, eğlenerek yapalım, eğlenceli değilse bile, eğlenceliymişcesine..

belki bir yardım gelir, gelmezse bile eğlenceyi biz fark ederiz belki de...

hayat, bu aralar çok güzel... bazen bahar erken gelir ya, benim baharım erken geldi. kafamda projeler, karşımda yenilikler, cebimde umutlar ile devam ediyorum..

ben herkes mutlu olsun isterim;

öptüm,bye...

ister pozitif enerji de, ister evrene mesaj gönderdim, ne isim takarsan tak yeterk ki inanmaya devam et, istemeye, hayal kurmaya..

kimseyi dinleme, inanmıyorlarsa vazgeçirmeye çalışıyorlarsa anlatma, ikna etmeye çalışma...

kendi dünyanı kendin yarat, içinde mutlu ol, dışarıya bakma...

ben çok mutluyum, sen de çok mutlu ol..

istediğim bri mozaikti benim, aynı anda birleşmesi biraz zor olan parçalardan. hem şundan hem bundan biraz da ondan olsun dediğim.. hani bir ev olsun duvarları olmasın ama sınırları belli olsun istedim, içinde herşey olsun,eksiği olmasın, fazlası olsun, benim hayalimde ki olsun ama fazladan bir şeyler daha olsun süprizli olsun dedim, diledim ,bekledim, oldu...





kim okuyorsa bu yazıyı varsa peşini bırakmadığı, her an aklında olan tutkusu,hayali, dileğin olsun ışık hızı ile ...

ben herkes mutlu olsun isterim;

öptüm, bye...


Ofis ünlüleri

bu günlerde hayatım evim ve onun arka binasında olan iş yerime gidip gelmek ve gelip gitmek ile geçiyor sadece. gördüğüm insanlar iş yerinde ki mesai arkadaşlarımdan ibaret.. bir de ofisimize sıkça gelen kargocu abiler..  sanki sıkıcı bri fransız filmde yaşıyor gibiyim, uzun paltom ile yolda yürürken sigara içiyorum ve sigara bitmeden eve girmiş oluyorum. aslında yoğun, hızlı, zamanın değerini bilmeden geçen günlerden sonra iyi geldi gibi bu sakinlik...

yazmadığım kafamda ki fikirlerin peşinden koştuğum balonlarını ipini bir türlü tutamadığm günlerden bir gün, bir fotoğrafım gerekti, yazmaya başladığım, Ankara'nın olan tüm etkinlikleri ,konser, tiyatro,sergi,bar hepsini tek bir sayfada gösteren ankara events sayfasında blog yazarları köşesinde yazılarımın yanında durması için. Gittiğim yerleri, gördüğüm şeyleri yazıyorum, blog yazarları köşesinde, blogta yazdığım gibi içtenlikle. Fotoğraflarıma baktım ve 28 yıldır aynı saç stili ile olduğumu farkettim, ne boyatmışım ve ne kısaltmışım saçımı. Hep aynı tarz.. Durdum düşündüm, yenilen otuzikidişim dedim. Değiş,yenilen. Şu an saçlarımın sol tarafı kulağımın üstünde bir kısalıkta sağ tarafı ise çenemin altında bir uzunlukta.. beni tanıdığını düşünenlerinin terazi burcu çocuk doğurmama kararını onaylar nitelikte, doğada ki dengesizliği simgeler gibi saçlarım.. Ben mutluyum, gelen yorumlar ise çeşitli. Annem bir gece uzun kalan sağ tarafı sol taraf ile eşitleyerek beni normalleştirecğini söylüyor, kapım her daim kilitli artık :) Bir arkadaşım ,eskiden çok yakın olduğum şimdi uzak olduğum giderek gelecekte ki planlarımda yer alma ihtimali hızla azalan, yok olan, en beğendiğim yorumu yaptı. Uzun, siyah saçların ile ağır abilerin gözdesiydin, olmaktan mutlu olmadığın  kutu bebeğiydin, yanımda olsa güzel olur görüntüsüydün şimdi ise  o kadar sensin ki, kıyafetlerin, tarzın ile saçların ahenkli oldu dedi..

işyeri insanları ise, gökuşşağının ayrı bir rengi hepsi.. saçlarım ile ilgili öncesi ve sonrası yorumu patron amcadan gelsin.. Amy Winehouse'nun ölümden sonraki günlerden bir tanesiydi, koridorda karşılaştık ve efsaneler benim ile çalışıyor dedi, Otuzikidiş Winehouse'm benim diye kaldı adım...



Saçlarımı kestirdikten epey bir zaman sonra farketti, ne oldu sana kuaför intikam mı aldı dedi. Sonra yine benzetti , taktığım güneş gözlüklerinden de dolayı, göz şeklimden saç modelimden bu sefer John Lennon'un eşi Yoko Ono oldu adım.. Bugünlerde beni öyle çağırıyor, Yoko Ono bütçeleri bir daha revzie ediyoruz...



Patronum beni hep güçlü kadınları benzetiyor, iz bırakan, tutkularının peşinden giden, iyi veya kötü alışkanlıkları ile beraber yaşayan, sıradan olmayan, ezber bozan, farklı olan, sistem içinde çokta tutunamayan..

Ben mi tutunmaya çalışıyorum, kafamdaki tavşanların peşinde koşarak yaşıyorum...

Ben herkes mutlu olsun isterim,

Öptüm,bye..

ne yediğin değil, kiminle yediğin önemlidir derler..

bir arkadaşımlaydım bugün, işten çıktım kuaföre gittim.. çünkü o karşısında bakımlı kadınların olmasında hoşlanır ve ben hep karşımdaki mutlu olsun isterim...

önce güzel bir yere yemeğe gittik, yemek yedik hep beraber telefonlarımız ile beraber dört kişilik hesap ödedik ve çıktık ve konuşmaya başaldık nihayet...

insan kendini ancak insan da tanır demiş goethe, dinlenmek için konuşurken, bir güzel söze hasretken..

hayallerden konuşurken, ki benim hayalim trapezden atlamak o kadar  teslim olmak karşı tarafa, sadece ve safça güvenmek. hayal işte, ben zaten yüksekten korkarım ama neden olmasın.. bana seni kamp yaparken düşünemiyorum dedi, neden dediğimde sen yapamazsın dedi. ayna yok oralarda,çamurlar içindesin ve yaşamaya mecbursun sanırım kamptan anladığı  beni survior adasına bırakıp kaçmaktı :=)







düşündüm, kendimce, sessizce, içtenlikle..

ve o an beni birisi gerçekten tanımak istesin diye diledim..

o süs bebeğinden daha fazlası olan matruşkanın özünü  tanısın istedim biri.. ben eğlenirim her yerde, her koşulda.. kampta, safari de yine de bulurum bir yansıma, sürerim rujumu, ruj yoksa vişne yeriz bizde yine kırmızı olur dudağımız, peki kim buna varır ki?

dinlemek lazım, taraf değil tanık olmak lazım hayatta, ulaştığımız şeylere şükür etmek ve ulaşamadıklarımız için hayal kurmaya devam etmek..

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye...

kutlu olsun çalışan yıldönümüm...

yaşanılan her günü kutlamaya değer bulurum ben..nefes alabildiğim, yürüyebildiğim, sahip olduklarım için elimde olsa her günü partiler ile kutlarım. ancak bazı günlerin diğerlerinden daha farklı bir kutlanılırlığı var.yıldönümüleri gibi..

bugün benim bu işyerimdeki 1. yılım...Bir yıl önce 17 Ocak ta başladım medikal sektör çalışanı olmaya, özel bir şirkette çalışmaya, patronlar ile aynı yönetim katında yaşamaya.İş yerim evimin hemen arka binası ,koşarak ikibuçuk dakika da ofisteyim. kırmızı bir halı var binanın girişinde sanki her gün sahneye çıkar gibi hisettiriyor bana, minik bahçede ise sadece tek bir salıncak kırmızı,sarı,mavi çubukların birleşiminden oluşan işyeri ciddiyeti ile sanki dalga geçen...






Nasıl geçti bu bir yıl? Alışarak,çalışarak,alışmaya çalışarak ve bir yıl erken emekliliğin ardından çalışmaya alışarak.. Ve bugün, artık resmi olarak ücretli izin hakkımı kazandığım gündür, o yüzden çok kutlu olsun. Mutlu muyum,emin değilim, ki zaten benim emin olmam zor bir süreçtir, ancak umutluyum..


Ben herkes mutlu olsun isterim;

Öptüm,bye...

günahım çıkar mı?

elindekilerinin kıymetini gerçekten bitince mi anlıyor insanoğlu? bu aralar sık sık,uzun uzun düşünürken buluyorum kendimi. düşünmemek için hep televizyonum açık, bir ses olsun karşımda diye..

ilk erkek arkadaşım,ben yirmibir, o yirmidört yaşındaydı.Üniversite üçüncü sınıftaydık ve sadece şaşkındık. geçen gün bir arkadaşımla konuşurken sevmesini sevdim onun, terk edip giden kızın arkasından. korumasını,benim derken olan o çocuksu bencilliğini..nereden tanıdık geldi diye düşünürken hatırladım seni.unuttuğumdan değil tabiki,sadece araya zaman girdi. biliyorum sen şimdi nişanlsın,haberlerini alıyorum, arkadaşlarımızdan..yazı giderek bir kayahan şarkısına dönmeye çalışşsa da, çok mutluyum senin adına.. biz olamadık beraber ancak en azından kahramanlardan biri mutlu olmalı sonsuza dek..hepimize yetecek kadar mutluluk varken,önce sen ol mutlu coco..




teşekkür ederim, benim tüm bencilliğim ve şımarıklığım ile harcamama rağmen gösterdiğin için içten sevgini. yaptığın süprizler aklıma gelince  dört yıl aslında bir romantik komedi filminde başrol oyuncusuymuşum. Arabamı lastiklerini yerden kesecek kadar çok bağladıığın uçan balonlar,bana yaptığım süpriz partiler,babaannenin bile doğum günü kızı şapkası takması ile, yaptırdığn pastalar, kuaförün önünde beklemen,kışın gelip beni alman, okula beraber gitmemiz ki okul senin evinin karşısıydı, bacağım kırıkken bile evde durmak istememem ile bir katı dört saatte dolaşsakta yine de gezdiğimizi alışveriş merkezleri,benim bir ay geç farketmem ile meşhur olan bilboard, hep o alışveriş yaptığım butikten verdiğin siparişler,kendin kadar önemli bulduğun için beni,ne fazla ne eksik beni de düşündüğüm için teşekkür ederim..

umarım çok mutlu olursun ve umarım beni afetmişsisndir,bende özlediğim sevgi ile karşılaşırım  biran önce,sen açtığın kapıdan geçerim..

bu arada düğününe çağırırsan gerçekten gelebilirim,senin mutluğuna şahit olmaya, tebrik etmeye..siyah giymem,şampanya patlatmam,şahit olur giderim sadece.. ve sen bilirsin benim bunu çok içten dediğimi..

eğer okuyorsan,afettim yazar mısın lütfen? varsa ahın alır mısın?

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye

not:28 yaş krizi gibi bir şey yaşıyor olabilirim, o yüzden bu aralar düşünceler ile ilgili tüm yazılar, yoksa çok çılgın partiler var yazılacak,düşünmeyi bıraktığım zaman yazacağım,yayınlayacağım.. kısa kısa yeni bir yerde yazıyorum.ankara events ve ve daha fazlası