gülümsemeyi severim

Ya Sonra??

bugün o kadar ilginç bir gün geçirdim ki,günün başından hiç ipucusu yoktu..

her gün gibiydi, evim ile işimin arasının sadece 100 metre ,arka bina, olmasından yararlanarak, sekiz buçukta kalktım,hazırlandım,günün konseptini belirledim, çünkü ben bugün bir erken yılbaşı partisine daha gidicektim.. kırmızı elbisemi giydim, muzurca sırıtan geyik broşumu taktım yakama,tüm iş hayatına gülümsercesine..

her gün gibiydi, ofise gittim...

yıl sonu işler durağanlaşmışken sadece yıl değerlendirmeleri kalmışken,bilgisayar ekranı en yakın arkadaşımken, karşı komşu, daire arkadaşımın, bugün için önemli bir tahili varmış, göbeğinde beş aylık bebek için,umut için...

bugün ne yesek konseptinde düşünürken o gitti tahlile, bizim yemeğimiz geç geldi, çok acıktık, yemeğimizi şövalye  masamızda yedik, kalktık,çalıştık..

sonra o geldi, karşı komşu ofise..gördüm ama anlamadım,anlandıramadım..

sinirli,öfkeli,telaşlı,gözü yaşlı geldi..

ağladı,çalıştı,ağlarken çalıştı,var olmaya çalıştı,devam etmeye çalıştı..

arka planda ise, kardeşini bekleyen,kardeş isteyen sadece sekiz yaşında bir kız çocuğu var..kardeşine isim düşünen..kendi ismi ile uyumlu olsun diye tüm dizilerdeki popüler karakterlerin ismini deneyen.ona nasıl anlatır? aramızda yirmi yaş varken,ben ne yapacağımı bilemezken,hamile olan sadece iş arkadaşımken..

googleladılar, baktılar, tanıyı koydular..down sendromlu bu çocuk..ense kalınlığı standartlar içinde değil,standartlar içinde değilse sorundu..kimse farklı olamazdı..ense kalınlığı  çok kalın... real hayatta ensesi kalın olsaydı sefa içinde bir yaşam sürerdi ancak annesinin göbeği içinde zordu..

o an düşünmeye başladım, neden hep kusursuzu sevme arayışımız diye? sevmek için eksiksiz mi olmak gerek? sevdiğimiz kim eksiksiz? ya da kimi sevebiliriz eksikleri ile? doğan her çocuk dünya en tatlı bebeği olmaya aday mı doğmalı?






işte ben böyle düşünürken, ne yapacağımı bilmezken, bir doktordan daha görüş alınmalı dediler..tek kişinin dediği doğru olmaz..süper bir doktor buldular,birşeyler ana bilim dalı başkanı...

bir yandan iş devam ederken,hayat akarken, ofis annesi hazırlanmaya başladı,ikinci görüşü almaya,umut dolmaya..

o ana kadar ne yapacağımı bilmeyen ben,bende geliyorum dedim,sadece çok içtence, akşamki planları iptal ederek,işten özel izin alarak..

girdik kolkola, korkularımızı bıraktık geride..doktorun bekleme odasında oturduk ,konuştuk, aslında ne kadar önemsiz olduğunu sadece o an bildiğimiz işlerden..

doktor bey,karizmatik insan,empati kurabilen adam..elimi sanki bir akraba gibi içten sıkan,evet akrabalarımla el sıkışıcak kadar samimi ilişkim var bazıları ile..

tekrardan aynı süreç..down sendromu nedir? bu çocuk nasıl yetişir,yolları nedir? iki seçenekten hangisi vazgeçmektir?? doğurmak mı, vazgeçmek mi? ya sonra ??

sonuçta mı ne oldu? her zaman ikinci bir kişiye görüş sormak iyiymiş, ofis bebeği gayet iyi,huzurlu annesinin karnında..

peki ya down sendromlu olsaydı, anneler babalar korkarken,onlar için böyle süper işler yapan adamlar varken?düşler akademisi





karmakarışık bir günün ardından,

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye



Ho Ho Ho

Çok uzun zaman oldu yazmayalı, aklımda uçan fikir balonlarınuı ipinden tutup yere indirmeyeli..Bir yerden başlamak gerek dedim ve sondan başlıyorum.Yılın son çarşamba gününden, yılın değerlendirmesini yaparken, artılar eksiler ile yarışırken kazananın sadece zaman olduğu tabloda...


2011 yılında hayatımda var olan,sahip olduğum demiyorum çünkü aslında hiçbir şeye sahip olamayacağımıza inanan taraftayım ben, aldığımız nefesi bile geri verebiliyorsak ne sonsuza kadar benim diyebiliriz ki, bir kaç kişiyi ve bir kaç eşyayı kaybettim.Eşyalar için bir kızıldereli inanışına sığındım, çok sevdiğim bir eşyayı kaybettiğinde üzülme yerine yenisinin gelmesi için boşluk yaratmışsındır,sevin der.. özellikle sadece üç saat boyunca takabildiğim, bir- iki fotoğrafta beraber olduğum sarı bileziğim, yenilen ve gel bana..
şu an hayatımda var olmayan insanlara gelince, geçiyor işte.. teşekkür ederim var olduğunuz zaman içinde yoluma arkadaşlık ettiğiniz için.

Geçen sene bu zamanlarda erken emeklilik yaşarken,şimdi kendine yeni görevler yaratan, daha iyi yapmak için çabalayan bir çalışan oldum.Hayallerimde ki iş kadını profilne ve akseuarlarına kavuşamadım ancak adımlarımı attım.

Kız arkadaşların gücünü keşfettim,kız kıza yapılan her şeyde, kahkahaların eşlik ettiğini, susmanında yanlarında bir anlamı olduğunu.

 
Derslerimi aldım bu seneden ve sınavlarını geçtim, şimdi yeni okul çantası yapıp yeni ders yılına,yılbaşına hazırlanma zamanı.. Hayal kurma ve gerçekleştirme zamanı..

sevgili 2012, ben seni çok sevicem , lütfen sen de beni çok sev. Bu sene bizim senemiz olsun,kol kola mutluluk ve kutlamalar ile geçsin. müfredatımız;

*daha iyi bir insan olmak için çok çalışmak, en birinci dersimiz..empati kurmak bolca, taraf değil tanık olmak, iyiyi görmeye odaklanmak..

*üşengeçliği atmak, hayalgücü hediyesini kullanma tarihi bitmeden, topraklar altında kalmadan son zerreceğine kadar kullanmak.

*odaklanmak.full konsantre olmak yaptığım her işe.



derslerimi geçersem bana hediye olarak verebileceğim seçenekleri sunayım zorlanmanı istemem seçerken;

*yarı zamanlı 45 yaşında beyaz saçlı,iki çocuk babası, hafif göbekli bir şöförüm olsun istiyorum. pembe arabamın geçsin direksiyonuna, nereye gidiyoruz desin.istediğim her partiye gitmem için ulaşım sağlasın bana.

*eylül ayına kadar sürecek olan didi nin  uzun balayının sonuna yetişeyim ,beraber new york ta cosmopolitan içelim,alışveriş yapalım, müzikallere gidelim...ailelerin üçüncü bireyi olarak doğumgünü ön kutlamanı orada yapıp hep beraber dönelim ülkemize.

yaşanan her günün, her anın bir kutlama gibi geçsin 2012'm..hoşgeldin...



Bu fotoğrafı, Uğur Mumcu Quick China'da çekmiştim aralık ayının ilk günlerinde ,uzun saatler boyunca süren süper brunchın sırasında.... Keyif yapan noel baba, önünde şarabı,elinde sigarası ile..Keyifle gel 2012...

Ben herkes mutlu olsun isterim.

Öptüm,bye..

kırmızı lezzet diyarı

bir ankara bloğu olarak açtım otuzikidişi ancak bu aralar, güncel olayların heyecanını kapılıp, neden ankara sorusunun cevabını vermeyeli uzun zaman olmuş.. aklımda fikirler uçuşuyor ve ben tutamıyorum onları, yazarım çok güzel olur diyorum, yazamıyorum. yazmaya başlamak lazım en son gittiğim yerden hala yediğim yemeğin tadı damağımdayken...

çukurambar ankara'nın popüler olmaya başlayan yerleşim merkezlerinden. şehrin tam ortasında, bir sapaktan şehrin tam içine  diğer taraftan ise yeni yerleşim merkezlerine ulaşmayı sağlıyor.. bir cadde de tüm cafeler sıralanmaya başladı geçen seneden itibaren..önce büyük pastaneler vardı, liva,mado karşı karşıydı ardından ankara nın biriciği big chefs geldi, yanlız kalmasın eat&enjoy ve son olarak house cafe katıldı caddeye.. ama benim anlatacağım yer tamamen ankara ya özgü bir mekan..

teppanyakialaturka... teppanyaki  anlamı nedir diye merak edenler için, tık tık. muhteşem bir dekor, baskın olan kırmızı renk, devesal heykeller,masalarının üzerinde  kırmızı mumlar  ve beni kendine hayran bırakan minik acı biberlere benzettiğim muhteşem avize ile enerhi dolu bir mekan..iki kattan oluşuyor, alt katta özel toplantılar için ayrılmış olan  üç salon yer alıyor. salonların hepsinde plazma televizyonlar, ses geçirmeyen duvarlar var. iki özel salonda aşçıda size eşlik ediyor, seçtiğiniz yemek gözünüz önünde çin li ahşıbaşılar tarafından hazırlanıyor. bu özel salonların amacı özel konuşmalar ise ahçı şirkete ortak mı olacak diye düşünmeyim, çünkü ahçılar türkçe yi hiç bilmiyorlar, iletişimi istediğinizi yemeği bir tarafı türkçe diğer tarafı ise çince olan markalar ile sağlıyorsunuz. yine de acil durumlar için sürekli olarak çince bir tercüman hazır bulunuyor.





Giriş katı ise özel teppanyaki  tezgahlı masaların yanında normal masalarında bulunduğu geniş bir mekan.. özel tezgahı olan masalar yaklaşık 12 kişi alıyor, ama bu demek değil ki 12 kişi olmadan o masalarda oturamazsınız, tıpkı filmlerde ki masanızı başkaları ile paylaşabilir, ilk gelen siz olursanız siparişi ilk  veren ve yemeği ilk hazırlanan da siz olursunuz ...

yemekler gerçekten çok lezzetli, kesinlikle çok aç gitmelisiniz ve herşeyi denemelisinz... adları zor ve tatları muhteşem bir sürü tadımlık denedim ama benim favorim çıtır prinç topları oldu,başlangıçlardan..

ve şov zamanı geldiğinde sevimli aşçımız, mehmet ali erbil ile emel sayın ın oynadığı bir sit com vardı yıllar önce "aşkım aşkım" o dizide ki japon aşçıyı oynayan kızın birebir aynısıydı, masamıza gelerek siparişleri hazırlamaya başladı. seçtiğin yemeğin hazırlanışı görmek çok eğlenceli, bir yandan alevler çıkıyor ve iştah artıyor, sabırsızlanıyorsun..




özetle aralık ayının başında resmi açılışı yapılması beklenen teppeyanki özel tadım için beni davet eden arkadaşım  tolga'ya çok teşekkür ediyorum..

mekanlar ile ilgili durum hikayeleir uyduruyorum bu günlerde, buranın hikayesi haftanın herhangi bir gününde arkadaşlarınız ile gidip eğlenceli bir sohbetlere eşlik eden leziz yemekler, kırmızı dekoru ile şıklık içinde, zengin şarap menüsü eşliğinde...




ayrıntılı adres bilgisine erişim  burada

ben herkes mutlu olsun isterim..

öptüm,bye..

bir olarak iyi olsak,iki olarak güçlü oluruz belki..

bugünlerde zor günlerden geçiriyoruz, hep beraber, toplum olarak millet olarak.. şehitler veriyoruz,sayılarını netleştiremediğiniz, deprem oluyor yardım edemediğimiz,ne yapacağımızı bilemediğimiz...

beni en çok şaşırtan ise, bilinçli umursamazlık oluyor,tepki olarak verilen. eğlenceler devam ediyor,vuran patlıyor çalan oynuyor.hayat devam ediyor mottosunun arkasına sığınılıyor, aslında bana ve yakımdakillere birşey olmadı ya, yaşasın sevinç çığlıkları atılıyor.

tam olarak bu elmaya benziyorum şu anki halimizi, dışardan arzu edilen içi ise çürümüş..


Eskiden komşuluk varmış, evlerin yanyana olması, kalpleri beraber attırmış.. ne oldu da kaybettik samimiyetimizi, bencilliği en yakın arkadaş yaptık kendimize? Ne zaman olduk böyle, döner miyiz geriye?

Birey olarak yapacak birşeyler olmalı, bizim yaptıklartımız oluşturmuyor mu toplumu? Biz olmadan da akan bir dünya var, biz burdayken bir şeylerin güzel olması çalışmalıyız. Bunu bireysel olarak yapmalıyız önce, sonra büyür bir iyilik hareketi olur belki..

mutluluk paylaştıkça çoğalır..

bu yazı çok güzel ve çok özel bir kadına ithaf edilmek üzere yazılmıştır.

benim ilkokuldan beri tanıdığım, aynı serviste olduğum, aynı sokakta oturduğum bir arkadaşım var.

benim beraberken çok eğlendiğim, çok dans ettiğim bir kaç arkadaşım var..

benim her gün konuştuğum, hayatından haberdar olduğum, bir sürü arkadaşım var...

hepsi iyi ki var, benim içindeki çeşitlilk onların sayesinde enerjik kalıyor..

ama birisi var ki işte, ne on yıllardır arkadaşız, ne her gün araşırız, ne de müzik zevklerimiz uyar.. onunla her buluştuğuma bana bir değer katar, bilmediğim bir yanını gösterir hayatının, tek başına çok güçlü olunabileceğini o öğretti. anne ve babaların tatlı insanlar olduğunu acak mükemmel olmadıklarını da, onların da hata yapma lükslerinin sınırsız olduğunu.. erkeklerin filmlerde ki olmadığını, süper kahraman olmadıklarını .. iş hayatının, hayatın tek  başarı noktası olmadığını, hayallerinin peşinden koşacak kadar cesaretin yoksa ancak yerinde oturup keşke diyeceğini, aksi takdirde ise iyi ki diyeceğini ondan öğrendim..




şimdi o kadın evleniyor. bir masalı gerçekleştiriyor..sevdiği adam ile hayal ettiği şekilde yurtdışında, sonsuza kadar beraber demek için başbaşa gidip,evlenip, geliyorlar....  en güzel şekilide kendisini bu yazı ile anlatıyor.o kadın..

 İlk duyduğumda nişanlandığını,mutlu oldum, 21.yy masallarının yaşadığına şahit oldum, zıpladım, ağladım,koştum,durdum,şaştım,kaldım..




canım arkadaşım, iyi ki seni tanıdım..

hayallerin gerçeğe dönüştüğü her anda yan yana olmak, hayatımızın kutlamalar ile geçmesi dileğiyle.



p.s: düğün şarkısını ayarlıyorum :)

görsellerin hepsi ,şahane organizasyon fikirleri barından  bu siteden..

Öptüm,bye...

30 a 1 kala...Yolun hala başında..

10.10.2011 pazartesi günü..geçmiş haftanın yarını... nasıl mı geçti? beklediğim gibi.. cuma gecesinden kutlamaya başladık kızlar ile ,cumartesi eğlencesi Section'daydı,pazar günü iş yerindekiler ile pasta eşilğinde, saat tam onikide otogarda,pazartesi ise mesai saatleri arasında ve ardından sadece iki kişilik bir yemek ile  şömine karşısında, aslında biraz da günah çıkarma. hataları olgunluk ile kabul etmeye çalışmak amalara sığınmadan,eleştiriye açıklık seanasları .. konuşmayı özlediğim bir adam ile  güzel bir kaç saat...



sosyal medya olmasa eğer kaç kişi hatırlardı bilmiyorum doğumgünümü, bilmiyorum ve bunu test etmek istemedim, saklamadım doğumgünümü,sonra neden kutlamadın diye suçlamadım insanları..

o kadar güzel mesajlar aldım ki,kendi kendime iyi ki doğmuşum dedirten dilekler..

ancak bir tanesi var ki, diğerlerinden ayrılan, farklı olan, gülümseten ve gözleri dolduran, ikisini aynı anada yapan, bu ben miyim dedirten,gururlandıran..

"doğumun o yıllarda kaç kişinin hayatına pembesinden alına,morundan sarısına yeni yeni renkler getirdi bilmem ama, geçen koca koca yıllarda sen elinde görünmez bir fırça yorulmadan,yılmadan boyadın durdun şu gri hayatlarımızı. işte sırf bu sebepten iyi ki doğmuşsun, renklerin prensesi. Nice yaşları, nice renkli,
parıltılı, güneşli günlerde karşılayabilmek ümidiyle.."



bu güzel mesaj için ne diyeceğimi bilemedim, tekrar okudum, doyamadım defalarca okudum.. yaşam koçluğu kursuna giderken doğumgünlerimizde birbimize hayal hediyeler verirdik, isteyen lüks bir araba verirdi doğum günü sahibine, isteyen benim gibi göbeğini titrecek kadar kahkaha hediye ederdi. Bu mesajda benim, güzelce paketlenmiş süpriz hediyem oldu, teşekkür ederim...

ben herkes mutlu olsun isterim..

öptüm,bye.. 

gördün mü bak, yeniden geldi..

Benim için doğum günüm her zaman önemli olmuştur. Herkes için öyledir deme, benim ki birazcık daha fazla, hani cumhurbaşkanı olsam ilk icraatımın doğum gününüm yurtta ve Türki cumhuriyetlerde milli tatil olarak kutlamamasını sağlayacak kadar. Bu arada cumhurbaşkanı olmak gibi bir hayalim, hedefim yok, ben daha kendi hayatımı düzenleyemiyorum ki..
Kendimi yeniden inşa etme sürecindeyim,  bakıyorum 28 yıllık yaşananlara, güzel şeyler olduğu kadar ders alınacak olaylar da çokça olmuş, yanlışları düzeltmeden daha iyi olunmuyor işte. Daha iyi olmak gerekir mi, evet benim için yaşadığım anın kıymetli olması yaşayabildiğimi hissetmem için gelişim, değişim ve hayata karşı tutku olmak gerekiyor her anda. Ancak uzun süredir, vazgeçmişim hayal kurmaktan. Yazarken fark ettim bir anda aslında cumhurbaşkanı olmak istemediğimi anlatmaya çalıştım, sadece pembe köşkü sevdiğimi vb.. Aslında kime ne ki? Hayal benim ise cumhurbaşkanı da olabilirim, bu yaştan sonra manken de…
Neden bıraktım peki hayal kurmayı? Çok uçtuğum ve bu çok kişinin hoşuna gitmediği için, cesaretlendirmek yerine duyduğum en çok söz, ayakların biraz yere bassın olduğu için küsmüşüm  ben farklıyım hissini, normal kılmaya çalışmışım kendimi. ve şimdi fark ediyorum ki iyi ki farklıyım. İdeal çocuk olamadım ama bence çok eğlenceli bir evladım, ideal hanım hanımcık kız arkadaş hiç olamadım ama çok tutkulu bir sevgili oldum, iş yerinde örnek çalışan olamadım, sessiz sakin, düşündüğünü sakınmayan doğru bildiğinin peşinden giden oldum. Bu özellikler otuzikidiş gülümseyebilmenin sebebi ancak yapmak istediğim değişiklere gelince;



*lütfen bilen birisi varsa düşünceler nasıl sıraya dizilir, bana öğretebilir mi? çok şey düşünüyorum, uçan balonların birinin ucunu bırakmadan diğerini tutuyorum ama tam olarak sonuca varmıyor hayaller, asılı kalıyor bir ağacın dallarına… nasıl organize edilir ki düşünceler.
*ben tek çocuğum, birazdan fazla korunarak büyütüldüğüm için, aman bir şey olmasın, olursa ne olur korkusundan benim hiç bisikletim olmadı. Ben bisiklete binmeyi öğrenmek istiyorum ,yeni yaşımda..
Hani coca-cola nn bir reklamı vardı,” mutlu olmak için senin de bir adım atmaya cesaretin var mı” mesajı ile sona eren,75 yaşında ki Orhan Bey’in bisiklete binme hikayesini anlatan.. 75 ime kadar beklemeden bisiklet kullanmayı öğrenmek istiyorum bu sene.
*”Adım Adım “ oluşumun içinde yer almak, koşarken insanlara yardım etmek, bağış toplamak istiyorum. Hem kendimi disipline etmek, çok ciddi antrenmanlar gerekiyor, hem de bir faydam dokunsun istiyorum benim kadar şanslı olmayanlara.. Bu disipline girebilir miyim , yapabilir miyim merak ediyorum. Kendimi tanımaya devam ediyorum.

*Kendime dönüyorum daha çok, sessizce “tıp” dedim ben. Ancak bir artı birin iki edeceğini biliyorum artık yarımlardan bir ancak masallarda oluyor. Masalları dinlemeyi hala çok sevsem de kendi  birimi tamamlama vaktindeyim artık.. benim doğumgünüm 10.10.. o tarihe layık olmak istiyorum 10 10 luk olmak istiyorum, yapabildiğimce…

Doğum günü planım yok bu sene.. Şaşaalı partiler, benimkini unutmasın diye gelenler, eğlence olur bir gözüksem diyenler yerine, şimdilik sadece ben varım doğdum diye sevinen…bir şişe şampanya eşlik eder, bakarsın belki bir yıldız bile kayar gökyüzünden dilek tutmam için…


Ben herkes mutlu olsun isterim..
Öptüm,bye..

*bu süper fotoğrafları hangi siteden bulduğumu maalesef hatırlayamadım

TAŞ,kağıt,makas...

yazmıştım bir önceki yazıda, benim bir hayal arkadaşım vardı pınar diye..çünkü tek çocuk olmak o kadar da eğleneceli değili hayatta.. her oyun iki kişi gerektirir,evcilik olmaz tek başına, nasıl kenidine nikah kıyamıyorsan, doktorculuk oynanmaz tek başına, tedavi eden biri yoksa.

masallar ile büyüdüm her çocuk gibi,en sevdiğim renk pembe oldu ve hep mutlu sonlar hayal ettim..sonra bir gün hayat madalyonun diğer yüzünü gösterdi,tek başına ve güçlü kadını,işte o zaman kahramanlarımı masallardan değil gerçek kadınblardan seçmeye karar verdim..ancak çizgimden çıkmadım bana yakın olanları idol olarak belirledim,takdir ettim...

işte tam bu yazıda bahsettiğim gibi.. nedenini sorma, ben yakın hisettim kendimi,sadece bu..

Ankara'da yapılan Matrix "hayalindeki sen ol" sloganıyla çıktığı marka sürecinde tanıtım yüzü olarak EDA TAŞPINAR'ı seçmişler.. İyi ki de seçmişler,Ankara'ya geldi, biz tanıştık..

Maalesef marka bu kadar güzel bir olay yaratmasına rağmen, marka hakkında hiç bir bilgi vermeyerek sadece Eda Taşpınar'a artı sağladı. Ankara Cebeci ve Bahçelievler adreslerinde olmak üzere iki kuaför salonu ile anlaşan Matrix markasıi Eda Taşpınar'ın öncülüğünde kadınlarla stil,makyaj ve saç üzerine konuştu..





Tanışmaya gelen profil arasında tek randevu alıp gelen bendim,diğer hanımlar nezakat icabı gelmiş gibilerdi,çağıdılar geldim, bir bakalım dediler. Konsept ise üç farklı kıyafet ,tek ayakkabı ile "ikoncan" dan tüyo almaktı..Ben hazırlandım ve gittim, öğle arası olmayan işyerimden izin alarak,ve iyi ki gitmişim.

Karşımda çok güzel,gözleri ela, beli 33,5 cm, sürekli gelen, her yeni danışan geldiğinde ayağa kalkan,kocaman gülümsemesi ile hoşgeld,iniz diyen ,dünya tatlısı bir kadın buldum,bir kez daha hayran oldum...



Peki ne tavsiyeler verdi,gelenlere?

*bacak boyunu uzun göstermek istiyorsan kısa giy, ne kadar kısa etek o kadar uzun bacak boyu.
*siyah göze siyah kalem ise sadece feminen olursun eğer farkındalık yaratmak istiyorsan zıt renkler kullan, kendisi elektrik mavisi kalem ile gözlerine daha çok vurgu verdiğini söyledi...

kesinlikle kutu bebeği tarzında süslü bir kadın değil,çok içten, ojesiz tırnakları ile,sıcak olduğunda yaptığı at kuruğu ile..

gelenlerin tarzlarını yorumladı,önerileri de bulundu,benim tarzım içinse  farklı birşey denemek istedi,kendi gözlüğü ile şapkasıı verdi..Ruhumun 1950'lilere ait olduğunu söyledi, o dönemden parçalar bulmamı önerdi.

 

tam giderken, umarım erkek arkadaşınız  ile ömür boyu mutlu olursunuz,masallarda ki gibi dedim,sarıldı beni, öptü."sen ne tatlısn,şekersin " dedi, tıpkı ilişkisi onay gören her kadın gibi...

Marka konusunda birşey öğrenme fırsatım olmadı ancak yaşadığım en güzel öğle tatiliydi.

ben herkes mutlu olsun isterim..

öptüm,bye..

neden yazdığımı anladım,anlatacak birşeylerim ve dinleyecek kimsem olmadığı için..

kendimi rahatlatmak için yazıyorum sadece...

10.10 benim doğumgünüm,dileğim ise belli...sadece daha iyi bir insan olmak...



tek çocuk olmak zordur, sana verilmeyen her ilgiyi kıskanırsın, o yüzden ben 3 erkek çocuğum olsun istiyorum, evde kovboyculuk oynayalım,kuralları tanıyalım,sadece yaşayalım..evte özendim birilerinden..
bu kadından...

tek çocuk olmak zor ve zorlayıcı birşey.. hayal arkadaşların olur..benimkinin adı Pınar dı...ben yemeğimi onunla paylaşırdım,onunla oynardım hayal oyunlarını.

herkes sadece anlatmak istiyor,bildiği gerçeklerin onay bulmasını..kimse dinlemek istemiyor o kadar 1001 gece masalına rağmen...

iletişimde kalmak önemli olan,iletişimin alışveriş olması,anlattın,dinledim, lütfen sende beni dinle..çok farklı şeyler anlatmayabilirim ama kellimeler var boğazımda ağrı yapan..

bir yazı okudum, işte bu yazı, mutluluk genetikse, genlerime şükürlerimle...




28 yılım var yaşanmış,bu sürede  herkese yardım etmeye çalıştım.Çünkü arkadaşlarım mutluysa bende mutlu olurum..herkese yetecek kadar sınırsız imkanların olduğu mutluluğa inanırım ben,hep beraber mutlu olalım...

hayat,adanmışlık gerektirir demişler..

adanmışlıklar..




ben herkes mutlu olsun isterim..

öptüm,bye..

beklenen gün geldi ankara'ya h&m açıldı

Ankara Moda Haftası kapsamına almışlar H&M markasının Ankara'ya gelişinin VIP kutlamasını: Sadece açılış demek bence yeterli bir kelime kesinlikle bir kutlamaydı...

Önce H&M markası ile ilgili biraz bilgi..Ardından da Ankara H&M otuzikidişin kelimeleri ile..

H & M Hennes & Mauritz AB, 1947 yılında İsveç ‘te bayan giyimi satan bir şirket olarak Erling Persson tarafından kuruluyor. İlk başta “bayanlar için” anlamını taşıyan “Hennes” ismi ile başlayan serüven, Persson ‘un 1968 yılında Stockholm civarlarında “Mauritz Widforss” isimli bir av malzemeleri mağazası satın alması ile önemli bir değişikliğe uğruyor. Mağazanın stoklarında erkek giyimin de mevcut olmasından dolayı şirket önce ismini “Hennes & Mauritz” olarak değiştiriyor,  daha sonra da erkek giyim de satmaya başlıyor. Markayı daha sonra H&M olarak kısaltan Erling Persson ‘un oğlu Stefan, 1990 yılında CEO ‘luk görevini üstlendiği şirketin 1998 yılında da Yönetim Kurulu Başkanlığına getiriliyor. H & M Hennes & Mauritz AB, günümüzde 37 ülkedeki 2,200 mağazası ve 76,000 çalışanı ile dünyanın en büyük aile şirketlerinden biri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Türkiye'ye ilk mağazasını 06 Kasım 2010 yılında İstanbul Forum AVM merkezinde açtıktan sonra,özellikle Lavin for H&M koleksiyonu ile mağaza izdihama uğradı, 15 dakikalık alışveriş hakkının tanındığı mağazanın gün bitiminde tamamen boş kaldığı söylentiler arasındaydı.Bakalım aynı etki 17 Kasım'da mağazalarda olması beklenen Versace for H&M kolleksiyonu ile  Ankara mağazalarında da yaşanacak mı?

VIP açılış gecesi, farkını girişe serilen, kırmızı halı ile ilk andan itibaren hisettirdi.Kırmızı halıda yürüken veya H&M görselinin üzerinden poz verirken, eğlenmemek imkansızdı. Blog yazarlarına yardımcı olan görevli bileklerimizi taktıktan sonra alışveriş arkadaşlarım ,yakında adını büyük puntolar ile moda dünyasında markalaştıracak olan PRIDE ve daha 17 lik EFE bize ikram edilen şampanyamızı aldık ve suratlarımızda ki kocaman gülümse ile mağazayı dolaşmaya başladık. Ankara'da ne kadar güzel ve tarz giyinen insanların olduğunun kanıtıydı o gece.


PRIDE

Gecenin  kahramanları güleryüzlü satış personelleriydi.Herkes ile tek tek ilgilenerek, 3300  metrekarelik mağaza içinde koşarak sorduğumuz her  ürünü tüm renkleri iki saniye içersinde getirmeleri ve bitmeyen enerjileri ile hayran bıraktılar kendilerine.Özellikle bizim ile ilgilenen sevgili Selim ve Ateş'e en içten teşekkürlerimle..



Mağaza açılışında kimler vardı yerine verilmesi kolay cevap kimlerin olmadığıydı...

Bloglardan takip ettiğim merak ettiğim blog yazarları,uzun zamandır görmediğim üniversite arkadaşlarım, üzerindekilere bayıldığım ancak tanışmadığm  bir sürü modasever..


                                            
Gecede canlı dj performansı,bolca eğlence, leziz ikramlar ve gerçekten tarz sahibi davetliler  vardı.




Cepa mağazası 17 Eylül'de kapılarını tamamen açtı, Gordion mağazası ise 24 Eylül tarihinden itibaren hizmette.Eğer gitmeden deneyim derseniz, web sitesini mutlaka ziyaret edin,H&M deneme kabinine gidin,mankeninizi seçin ürünleri giydirin , fiyatlarını öğrenin ve güle güle giyin.

İlk teşekkürüm davetiyemi gönderen sevgili arkadaşım NİLAY 'a...

Ardından geceyi paylaştığım sevgili alışveriş arkadaşlarım pride ve 17'liğe teşekkürlerimle...

                                                                 DAHA 17  EFE

Ve en son elma H&M'e hoşgeldin Ankara'ya...

Basında da yer aldı açılış, eğer otuzikidişinizi göstererek bakarsanız, beni bile görebilirsiniz bu fotoğrafta...kendi fotoğrafıma yer vermeyi pek sevmiyorum ancak dikkatli gözler beni seçicektir.



Şampanya tadında zarif ve eğleneceli günler dileğiyle;

Öptüm,bye..

sihirli lamba havası

H&M in süper açılışının postundan önce;biraz kişisel biraz günlük yazmak istiyorum..


Geçen gün araba kullanırken, evet gece olmadığı sürece başarılı kullandığımı düşünüyorum, radyo dinlerken,radyo ayarları en sonun onun yaptığı  o yüzden ntv dinlerken, bir soru çalındı kulağıma.. spiker pardon radyoda öyle tanımlanmıyor galiba, bir soru sordu."kendinizde bir özelliği değiştirmek isteseniz,neyi değiştirdiniz?" trafikte ilerlerken düşündüm, neyi değiştiridim, dileğim ne olurdu? iç disipline sahip olmak kelimeleri geldi kulağıma benden bana..

Sadece hayallerin olması yetmiyor, her uzun yol nasıl küçük bir adım ile başlarsa, harekete geçmek gerekiyor sadece..İlk adımı atmak... Daha düzenli bir insan olmak isterdim aradığı herşeyi anında bulanlardan, benim bu gece işim var,eve gidip kitap okuyacğım diyenlerden.En önemli gecede giyeceği kıyafeti son dakikaya bırakmayalardan...


Daha iyi bir insan olmak için çok çalışıyorum ve çok yanılıyorum her gece dua ediyorum daha iyi bir insan olmama yardım et Tanrım diye..çünkü daha iyi biri insan olunmuyor tek başına,bir yerde yıkılıyor surlar...

Önümde almam gerekn çok yol ve sonunun ne zaman olacağını bilmediğim bir ömür var...



Çevremde ki herkesin mutlu ve sağlıklı olacağı pamuk şekeri eğlencesinde bir hayatımız olsun..

Tekrarı olmayan bu yaşamda,keşke dememek dileğiyle..

Ben herkes mutlu olsun isterim..



Öptüm,bye..

Blogger,Moda ve Ankara

Ankara hayatını yazmayı hedefleyen bir blog olarak açmıştım başalngıçta otuzikidişi ancak zamanla günlük halini almaya başladı yazılarım.Kimseye sınır koyamadığımız gibi, kendime koymuyorum, o yüzden bazen günlük bazen Ankara'lık olarak yazıyorum,yazıcağım. Ve bugün sıra Ankara yazılarında...

Moda, ne ola ki? İstanbul'da bir semt? Uğruna borç bataklarına girilen kredi kartı canavarı? Yaşam amacı,varoluş sebebi? Bilmem, daha doğrusu bilmiyordum, taaki 22.Ankara Moda Günleri kapamında yapılan etkiniliklere katılana kadar..Ve anladığım şey ben modayı değil, stili seviyorum,markalara tapanlardan değil,kendince yaşayanlardan olmayı tercih ediyorum, izlenimleri anlatmaya başlıyorum..



22.Ankara Moda Haftası bu sene JWMarriott Ote'lde ki açılış defilesi ile başladı.Standart Kıtır/Üst Kat buluşmalarımıza yepyeni bir soluk getirelim dedim ve süpriz hazırlayarak davet ettim didi'yi... Benim araba ile yaşadığım süper macera ile başladı yolculuğumuz, iki yıl içerisnde defalarca gittiğim evi bulamayarak,evimden sadece 3 sokak ilerisnde Ankara'da kaybolarak, ve sonunda taksicinin yol tarifi anlamayıp, siz de gelin ben sizi takip edeyim diyerek aldım evden didi'yi.. Turizm yapmayan bir turizm mezunu olarak merak ettiğim bu oteli, bir moda defilesinde görmek portakallı çikolata gibiydi..

Defileyi beklerken alkolsüz mahitalarımız ,servis personelin inatla söylediği şekli ile,eşliğinde basına poz verdik.Patlayan flaşlar,sırıtan dudaklar,gözüken dişler, işte bizim halimiz. Kapılar açıldıktan sonra maalesef ismimizi hangi sandelye de olduğu 1500 sandelye arasından bulamayıp,podyuma yakın bir yerlerde yerimizi aldık.Hatta yerimizi ararken podyumda yürümüşlüğüm de var:)

Açılış defilesi Abdullah Öztoprak'a ait olan "Kod Adı Venüs..." Bir sinema filmi podyumda olarak lanse edilen defile inanılmazdı.Benim bir ilkti ,ilk kez canlı bir defileyi izledim, o yüzden kıyaslama yapacak boş bir  güvende değilim.Ben çok etkilendim elbiselerden,sunumdan,atmosferden.Gelecek dönemde vizyona girecek olan "Kod Adı Venüs" filminin oyuncuları Cihan Ünal, Cem Adrian'da set arkadaşlarına destek vermek için defileye gelmişti. Film,Kıbrıs Türklerinin geçmişte yaşadığı acıları ve Kıbrıs modern tarihini dünyaya ilgi çekici bir şekilde sanatsal bir dilde anlatmayı hedefliyor.Bu arada modacının da Kıbrıs'lı olduğunu biliyor muydunuz?

Defilenin bir başka özelliği ise, davetiyemiz olmasını sağlayan, defilenin sponsorlarından sevgili arkadaşım Sezar Sak'ın başarılı makyaj çalışmalarını podyumda izlemekti.Sezar Sak ile yaptığım "Ankara Ünlüleri" röpörtajı pek yakında bu blogta :)



Fotoğraflar;habertürk adresinden..
Defile daha sonra Karton,Seçil ve bir kaç Türk firmasının daha şovları ile devam etti,hamile koleksiyonu sırasında pride nın  survivor yolu ile, kimseyi rahatsız etmemek için ve emeğe saygısızlık olmasın diye, sandalyeleri dizmek için kurulan platformun altından geçerek salondan çıktık ve otelin lobisinde defile kritği yaptık.Ankara'da isminin marka değeri bulunan ve giyim tarzı ile fark yaratan ve bence defilenin en şık kadını,Fatoş abla da ordaydı.Şapkasından, tırnağa kadar uyumlu görüntüsü ile tek renk giyimi yansıtanlardan..



Ben Fatoş abla'da okumadım ancak ilkokulu onun okulunda okuyan bir arkadaşım vardı,hala var, arkadaşım değil aslında,sanırım günlük kısmına geçmeden burada durmalıyım.Bana detaylıca anlatmıştı  verilen eğitim sisteminin incelliklerini ve hep düşünürdüm acaba başka bir okulda okusa nasıl biri olur diye?

Fotoğraftaki kim derseniz,defileye pride ile beraber gelen ankara'da yaşayan,modaya bayılan,eğlenceli şirin efe ege özden ,daha 16,5 yaşında:)

Moda haftası 2. gün Ankara Cepa H&M açılışı ve devam araba maceralarım yarın geliyor..

Ben herkes mutlu olsun isterim.

Öptüm,bye..

senden,benden,bizden

bayramın üçüncü günü,annesi ile Ankara'da yaşayan 28 yaşında her kızın yapması gereken bir ödev olarak,
annem ile beraber  İkea evimizin herşeyine gittik.Pembe arabamıza atladık  ve ilk çıktığı günden beri hiç değiştirmediğimiz albüm olan Candan Erçetin kırık kalpler durağı albümü ile yola koyulduk.Yol boştu ve huzurluydu hatta korkutucak derecede tenhaydı.Hayattan ve beklentilerden konuşmaya başladık, şarkının sözlerinden etkilenerek ve tam o anda o göründü İkea...Ancak ben yolu bilmediğimden yanlış yerden döndüm  ve  geri dönmek için tüm gittiğim yolu tekrar dönmek zorunda kaldım. Tam o anda düşündüm hayatta böyle birşey değil mi? Görüyorsun,biliyorsun sonunda öleceğini,gideceğin yeri ama inadına devam ediyorsun yaşamaya,dönmeye,dolaşmaya, yeni yollar aramaya..Bu aralar biraz yorgunum yolda olmaktan, herkes gibi olmamnın sıkıntısı yaşıyorum ve çizilmiş yollardan gitmeyerek...





Aslında biraz değil çok yorgunum, biraz mola almak istiyorum ancak yaşamda bu mümkün değil, her sabah uyanmaya devam etmek zorundasın, yolları kazmaya, kendi yolunu bulmaya, bu nedenle sanırım çok önem veriyorum yolda yürüyeceğim birleirnin olmasına, arkamdan,önümden değil, yanımda yürüyen birisinin olmasına..Köklerim havada asılı olsa da aslında bende bağlanmak istiyorum toprağa tutkuyla, beslenmek. Baharda yeniden açmak  için döktüğüm yapraklar var, korkularım var..Bu aralar azalsa da var olmaya devam eden hala bir umudum var. Çok seneler önce benden  bir çocuk hoşlanıyordu ,iş yerinden bir tercüman, mavi gözleri ve karizması ile Sean Penn havasındaydı, bir kış günü toplantı için Antalya gitmiş,ordayken aklına ben gelmişim, açıp demişti ki, seni tanımak denizin kenarında yürümek gibi,orada olduğunu biliyorsun ama girip  yüzemiyorsun...Hoşuma gitmişti o zaman taaki erkeklerin bahane üretmekte gerçekten yaratıcı olduklarını anlayana kadar...

Bu arada lütfen İkea'nın çok gereksiz ve sıkıcı, çocuk bölümü hariç, bir yer oldıuğunu düşünen tek kadın ben olmayım..Lütfen lütfen lütfen.. İkea'dan önce bu insanlar evleri için bu çılgın alışverişi nereden yapıyor, ve sulu köftenin kurusu olan İsveç köfte yemeyip nasıl yaşıyorlardı gerçekten merak ediyorum..

Bu postun bu kadar karışık olmasının tek sebebidir Tunalı Bestekar Sokak ta olan Kibele Cafe de çalışan ve fal baktırmak için üç gün önceden randevu alınan Işın Hanım.Psikologa gitmekten daha ucuz olduğu ve gelecek ile ilgili güzel şeyler söylediği için her zaman tercih edilir falcılar.Peki ya falcı aklında hiç olmayan bir şeyler söylerse, daha doğrusu hayatta olmaz dediğin şeyleri gün vererek teyit ederse,isimleri içindeki harfler ile sıra ile söylerse, sende kendini bir piyon gibi hiseder misin?? Gelecek ne zaman  çizildi mi?? Biz dönüp dolaşırken aslında yol hep aynı mı? Sadece dönüp duruyor muyuz,olduğumuz yerde??




Fala inanma falsız kalma, eğer çıkarsa fal çok yakında sansasyonel süprizlerim olabilir.

Ben herkes mutlu olsun isterim, bu aralar özellikle ben... 

Öptüm,bye...

ruhumun halleri

şu an üzerimde üst kısmı siyah alt kısmı fuşya ,benim pembem, sırtı kalp şekilde kesilmiş dekolteli mini bir elbiseye eşlik eden pembe en topuklu ayakkabılarım ayağımda yatağımın üzerinde önümde laptopta oluşuyor bu  cümleler..İster carrie bradshaw sendromu de, istersen sıkıcı bir perşembe gecesi..




değişik bir hafta geçiyorum. Ramazan ayı geldi, şükür ve minnettarlığı göstermenin bence en zarif yolu..kendini kısıtlamak,adanmışlık için...çevremdeki nerdeyse herkesin "aa sen mi,oruç tutucan nasıl yani" demesine rağmen, ufak çaplı bir bayılma geçirene kadar 3 gün boyunca şükran ile bekledim iftar saatini.Ramazan hayatımda ciddi bir değişiklik yaptı aslında,ters ben olarak hiç bir yere yürümeyen kız,en lezettli pideyi almak uğruna işten çıkıp topuklu ayakkabılarının üzerinde yirmi dakika yürüdüm, her seferinde pastaneden anneme tatlı aldım,elimde torbalarla yürürken,kendimi ev kadını gibi hisedip kaçmak istedim.her akşam çorba içtim,annem ile dizi izledim,fox ta yayınlanan "dinle sevgilim"e göre ayarladım şekerleme saatlerimi..ben küçükken Ramazan ın başı,ortası ve sonunda tutardım orucu,nenem derdi ki sen üç günü tut,sonuna sıfırı Allah ekler..Umarım hala geçerlidir,çünkü iyi bir şey yapmaya çalışırken,bembeyaz bir surat ve sürekli olan başdönmesi ile huzursuzluk vermek çok uygun gelmedi,olayın akışına..Teşekkür edecek o kadar çok şeye sahibim ki..Öncellikle sabah olmayacak dediğim gecelerim bittiği için,tekrardan gözlerimin içinde gülücükler çıkarmaya başladığım için,unuttuğum beni hatırladığım için, süper güçlü bir annem olduğu için, evim ile işimin arası 3 dakika olduğu için, işyerinde mutlu olduğum için, güzel ayakkabılarım olduğu için.. ve başka bir sürü şey için ,aldığım nefes için, yürüyebildiğim yol için,görebildiğim çukurlar için,duyabildiğim güzel sözler için çok teşekkür ederim..



bu haftanın önemli olaylardan biri de, doktor denilince sekiz yaşındakilerden hiçbir farkım olmayan yirmi sekiz yaşındaki benim,ertelediğim ve sonucundan korktuğum için kaçtığım doktor randevusuna gitmemdi. o kadar korkuyordum ki,duyucaklarımdan,geçer dedim,aman dedim..ama bu arada anlatmaya devam ettim,herkese..istedim ki birisi ben gelirim seninle desin..ve dedi..hatta demekten fazlasını yaptı,benim için randevu aldı, beni işyerimden aldı,hastaneye geldi benimle, doktora şikayetlerimi anlattı,benden arabada öğrendiği soruların cevabı ile doktoru yanıtladı,kan alırken çantamı tuttu,bitmedi,ertesi gün tam saatinde geldi tekrar aldı beni,sonuçlar bir doktor ciddiyeti ile inceleyip, doktora google dan yaptığı tüm araştırmaların cevabını alacak kadar soru sordu...hayır çıkmıyoruz,düşünmüyoruz da çıkmayı..zaten erkek arkadaşlarımdan hiç bir zaman bu ilgiyi görmedim, şimdi uzun zamandır tanımadığım birisi geliyor ve benim sağlığım için endişeleniyor,kocaman bir adamın elinde süslü bir kadın çantası, kadın kılığında ruhu sekiz yaşında,  iğneden korkuyorum diyen bir ben..bu arada bu adam hastanenin valesine verdi arabayı,ben alışıktım halbuki arabayı güvenli yerlere park edip beş km yürümeye.. teşekkür ederim,biliyorum sen de kendini yararlı hisetmek için yaptın,bana bir iyilik yaptın..



bu aralar değişik bir ruh halindeyim,evet bu kırkbirinci postum ve hiç normal bir ruh halinde olduğumu söylemedim ama..yeni birşeylere başlamaktan korkuyorum.çok basit yeni şeylerden.yeni bir kitap okumak yerine,eskiden okuduğum kitapları tekrar okuyorum.aklımda projeler, tavanı alçak bir salonda duran  uçan balonlar gibi uzanabilceğim kadar yakında ama uzanmıyorum...

blogumu açarkende bunu yaşamıştım,en iyisini yapmalıyım demiştim,ya kimse okumazsa, ya kimse beğenmezse demiştim,şablonlar koymuştum.günlük olarak kullanmam,fotoğrafımı yayınlamam diye,faydalı olucam okuyanlara..yapmayacağım dediklerimin hepsini yaptım,şimdi düşünüyorum da iyi ki yapmışım..izleyici rekorlarım yok,hayranlarım yok ama blog dünyasında benim de bir yerim var.

belki de mutluluk küçük prensin gezegindeki tek güle duyduğu sevgiydi..

kitabın en güzel kısımlarından...

ben herkes mutlu olsun isterim..

öptüm,bye...

kısa kısa

bu aralar hayat yoğun, sorgulamayı bıraktım, yaşamaya çalışıyorum sadece..gelen herşeyi kucaklayarak, kimi zaman bulutlarla dans ederkeni kimi zaman toprağın altındaki köklere yakın dururken, hayta geçiyor işte, hedeflerime yakınlaştığım anlar, kaçırmaya yakınlaştığım anlar arasında..

ilk teşekkür yaklaşık 4 yıldır tanıdığım en güler yüzlü butik sahibine..numara 39 u Ankara'ya getiren, tasarımcıları çatısı altında birleştiren ve sonra kendi tasarımları ile ünlenen sevgili tuğba'ya..sözüm söz, bir cumartesi günü geliyorum o güzel butiğe ve kendimi alışverişe adıyorum..cumartesi gecesi bana celebirity havası yaşatan tatlı insan, sen iste ben her zaman poz veririm :) suare butik

blogum güzel kadınalrın ölümlerinin arkasından yazdıklarım ile dolmaya başaldı biliyorum, sadece saygı duyuyorum hayatı kendince yaşayabilme cesareti gösterenlere..siyah saçlarım olduğu ve eyelilner sız çıkmadığım için hippi kuzenim beni benzettiği kadın, gittiğin yerde çok mutlu ol...




Güçlü durmak zor hayatta, dik durmak bazen çok daha kolay yatay pozisyonda olmak...


bu aralar tek bir hayalim var, yıldızları görebileceğim bir yerde keyifli bir sohbet biraz kıkırdamak, biraz şarkı söylemek, biraz susmak ve çokça mutlu olmak...

Ankara mekanlarını,unuttum sanmayın.. pek yakında Ankara'nın billinmeyen gizli hazine yerleri ile burdayım..

ben herkes mutlu olsun isterim..

öptüm,bye..


kendin olmak

bugünün konusu ofiste bir marka yaratmak, kendin olmaya devam etme savaşı...

öncellikle çalıştığım yeri seviyorum, evime sadece 3 dakikalık yakın bir mesafede, hatta karşı komşum sayılır, anneannemin camı ile yemek yenilen mutfakcık, ben oldum olası mutfakta yemek yemeyi sevmediğimden masamda yiyorum tek başıma,  karşı karşıya, işyerimin girişinde kırmızı bir halıdan yüreyerek binaya giriyorum ve en sevdiğim yanı  binanın bahçesinde bir salıncak var. Kırmızı,sarı, mavi renklerde, çim olması gereken sarı otların arasında...Fiziksel şartlar olarak mükemmel olan işyerimde iş arkadaşlarım da birbrinden tatlı ve Türkiye mozaiği oluşturacak çeşitlililkte.. Evlisi,bekarı,annesi, hamile kalmayı planlanı,ev almak isteyeni,kız arakadaşına romantik evlenme teklifi etme arayışında olanı, diyette olanı.. Şirinler köyü gibiyiz... Ve benim rolüm süslü şirin olmak...

İş yerim ile evim arasında bebek bir yokuş var, ondan sonrası düz yol, ben her sabah bir şova hazırlanır gibi kalkıyorum, kaldırımda catwalk yürüyüşümü yapıp giriyorum işyerime, gözlüklerimi masama oturana kadar çıkarmıyorum, makyajsız gelmiyorum,ofiste oje sürmüyorum.Düz ayakkabı hiç giymedim, beceremem ben düz ayakkabı ile yürümeyi, kuaförden çıkıp gelirim, saçlarım yapılıdır hep..Pembe bir saatim var asla çıkarmam kolumdan, severim onun herşey ile uymamışlığını...


Ben sadece buyum, beni değiştirmeye çalışmayın olur mu?Moda yorumları yaparken kendi kalıplarınıza sokmayın beni, rüzgarı estiği gibi, beni giyindiğim gibi kabul edin...Elbiseleri ve ayakkabıları ile mutlu kız çocuğunu üzmeyin,çünkü o değişmez...

Ben herkes mutlu olsun isterim..

Öptüm,bye..

ben bugün..

pazartesi sendromuna hiç girmedim ben,iş yeri hep eğlenceli oldu...gelmek için sabırsızlandığım,özlediğim..

okuduğum kitapların etkisi ile beynimi olumlu düşünme konusunda eğitmeye çalışsamda, işte ben bugün böyle bir ruh halindeyim...

bazen nereye süreklendiğimi bilmiyorum, rüzgara kapılmış gidiyourm ama varmak istediğim hedefin yolunda mıyım ???



bir haber bile saçlarımı diken diken olmasına yetiyor.....




kendimi kapana düşürülmüş bu tavşan gibi hisediyorum bazen, hala umut ışığı olan...



ve ne olursa olsun , içimde ki aykırı karakter kendini her yerde, her koşulda gösteriyor...





Ben herkes mutlu isterim;

Öptümi bye..


iyi ki doğdun amerika...

Temmuz ayının başında, Ankara'da farklı bir akşam için ne yapabilir??


Eğer söz konusu tarih 4 Temmuz ise, öncellikle ihtiyacınız olan Amerikan Büyükelçiliği'nden çalışan veya çalışan birisini tanıyan yakın bir arkadaş...Bu arkadaşa ihtiyacınız var, çünkü tanıdık olmadan bu partiye girmenin imkanı yok.. Arkadaşınıza TC kimlik numaranızı verdikten  ve parti bilekliği elinize ulaşltıktan sonra; tam saatinde kapıda olmanız ve yıllardır aradığınız küpenin tekini çantanızın astarına sıkışmış hali ile bulup inceleyen ve ne olduğunu anlamaya çalışan sıkı güvenlik kontrolünden sonra artık Amerikan topraklarındasınız...

Amerika'nın doğum günü partisine ,onlar kurtuluş günü demeyi tercih ediyorlar, hoşgeldiniz... Balgat'ta buılunan üssün çim alanında gerçekleşen parti,panayır,şenlik hangisini isterseniz seçin eğlencelerden, hepsinin birden barındırıyor bu etkinlik, için servislere biniyoruz ve çim alana geliyouruz...

Öncellikle beni tanıyanlar bilirler, topuklu ayakkabı vazgeçilmezimdir, ancak yer çim alan olunca,şenlikten aldığım aldığım http://www.fashionbypride.com/ sevgili elifin el yapımı ayakkabıların açılışını yapma vakti gelmiş demektir...



Nakit paranın geçmediği partide, bilet alarak standantlarda satılan birbirinden  lezettli yiyeceklere ve çeşitli hediyelik eşyalara ulaşmanız mümkün..


Standalardan gerçek amerikan hamburgeri, cipsi ve kurabiyesi aldıktan sonra, sahnede gerçekleşen canlı performansa yakın bir yerlerde çim alana oturuyorsunuz, bu nedenle yanınızda rahat oturmanızı sağlamak için sandalye, bataniye gibi gerekli eşyaları getirmeyi unutmayın derim..

Bu organizasyon için özel olarak gelmiş, misafirler ile fotoğraf çektirmek için, bizim sistemizde bordo bereliler ile aynı pozisyonda olan yakışıklı Amerika askerleri...



Standlarda başka eğlenceli aktiviteler de vardı...



Gecenin süprizi saat 21.30 da başlayan, büyüleyen havai fişek gösterisiydi... Gökyüzünü dilediğin renge boyama fırsatı veren havai fişeklere ilgi büyüktü...



Fotoğraflarda ki güzel insanları tanımamı sağlayan ve beni bu bu partiye davet eden sim arkadaşıma teşekkürlerimle;

Ben herkes mutlu olsun isterim...

Öptüm,bye...